| Hevesli bir kuş meraklısı olan Cristian Moullec kendi kaz sürüsünü oluşturmak üzere. | Open Subtitles | المتعطش للطيور كريستيان مولك على وشك ان يقوم بتربية سربه الخاص من الأوز. |
| Kimyasalların her su birikintisine koyulması lazım, her bir kuş banyosuna, her bir ağaç gövdesine. | TED | عليك أن تضع المادة الكيميائية في كل بركة صغيرة وفي كل حوض مياه للطيور وفي كل جذع شجرة. |
| Tıpkı öten bir kuş gibi. Bak şuna! | Open Subtitles | اصبح النقش عادته, كما عادة الغناء بالنسبة للطيور |
| Sonuçta kızılötesi ışık yılanlar için görünürdür. Morötesi ışık da kuşlar için görünürdür. | TED | ففي نهاية المطاف، الضوء دون الأحمر مرئي بالنسبة للأفاعي، والضوء فوق البنفسجي مرئي بالنسبة للطيور. |
| Yere oturmuş veya topraktan beslenen kuşlar için, uçmaya yatkınlık daha da zor olabilir. | TED | بالنسبة للطيور التي تبني أعشاشها أو تقتات من الأرض، هذا الاستعداد الوراثي لعدم القدرة على الطيران يمكن أن يكون أقوى. |
| kuşlara ve kanatlarına daha dikkatli bakmaya başladık ve bu düşünce silsilesininden türemiş uçabilen icatlara bir bakın. | TED | بدأنا في الانتباه أكثر للطيور ولأجنحة الطيور، وتخيلوا الاكتشافات والتي انبثقت من خلال اتباع هذا المنهج من التفكير. |
| Geleceğin gökleri kuşların olacak zaten şimdiden çevresinde gelişme halindeler. | Open Subtitles | تنتمي سماء المستقبل الآن للطيور التي تزدهر بالفعل في الجوار |
| Azalan buzul miktarı ayrıca kıyı köylerinde erozyona ve su kuşları ile memelilerinin av bulmakta zorlanmalarına sebep oluyor. | TED | كما أن انصهار الجليد يزيد من تآكل القرى الساحلية، ويقلل من توفر الفرائس للطيور والثدييات البحرية. |
| Hollanda sınırında, bir kuş cennetinin kıyısında küçük bir yolda yürüyor. | Open Subtitles | إنه يمشي على درب صغير بمحاذاة الحدود الهولندية بجانب ملاذ للطيور البحرية |
| Neyse, şimdi bir kozalağın üstüne fıstık yağı sürüyoruz ve kendinize dandik bir kuş besleme aygıtı yapmış oluyorsunuz. | Open Subtitles | فقط ضع القليل من زبدة الفول السوداني على ثمرة الصنوبر ، وستحصل على طعام للطيور |
| Önce kuş yemi oldum, sonrada köpek balığı yemi. | Open Subtitles | أوّلاً، كنت طُعم للطيور وبعدها غدوت طعم للقرش. |
| Arka tarafında kanadı bağlayan... Luddie bir keresinde kuş evi yapmıştı. Hatırlıyor musun tatlım? | Open Subtitles | ليني بنى منزل للطيور ذات مرة تذكرين هذا عزيزتى |
| Tabii buraya her gün gelen birisi atlayacak cesareti göstermek yerine, zamanını arabanızın kaportasına kuş yemi atarak geçirmezse. | Open Subtitles | محاولاً إيجاد الشجاعة لكي يقفز ويمر الوقت وهو يراقب للطيور وهي تتبرز على سقف سيارتك |
| Jersey sahilinden millerce ötede, görünürde bir tek okyanus yok, kuş banyosu bile yok. | Open Subtitles | تبعد اميالا عن شاطئ جيرسى ولا يوجد محيط فى الافق ولا حتى بركه للطيور |
| Tam ortada, kuş kafesi taşıyan adam. | Open Subtitles | إنه الشخص الذي يمشي في المنتصف تماما حاملا قفصا للطيور |
| Bu tarz hava, kuşlar ve küçük tüylü yaratıklar içindir. | Open Subtitles | هذا الهواء مقدر للطيور و للأشياء الصغيرة المشعرة |
| İnsanın, büyük kuşlar ve canavarlar yanında çok fazla bir önemi yoktur. | Open Subtitles | الإنسان لايساوي شيئا بالنسبة للطيور العظيمة والحيوانات |
| Kapsüle konmuş olan bu enerji özellikle göç eden kuşlar için değerlidir. | Open Subtitles | بالنسبة للطيور المهاجرة، هذه البيوض تعتبر كبسولات غذاء وطاقة عالية القيمة. |
| Bu tüy, kuşlara yer çekimini yenmeyi olanaklı kılmıştır ve olağandışı bir şekilde havaya çıkarmıştır. | TED | فقد أتاحت هذه الريشة للطيور قهر الجاذبية والإقلاع في الجو بطريقة غير عادية. |
| - Onu kuşlara yem yapacağım. | Open Subtitles | حتى يساعدني، المرأة القطة، وسوف تطعمه للطيور. |
| O da laboratuvara koştu ve kuşların geri kalanını temizlemeye yetecek kadar biraz daha yağ çözücü yaptı. | TED | فأسرع إلى المعمل وأنتج ما يكفي للطيور المتبقية |
| Burası, kuşları zorla beslemesiyle de bilinir. | TED | حيث يشمل كبد الأوز المسمن التغذية الإجبارية للطيور. |
| Um... hayır! Bana bak. Kuşa bak. | Open Subtitles | لا انظري إلي, انظري للطيور |
| Hapse düştüm ve tıpkı onun gibi ben de kuşlarla konuşuyorum. | Open Subtitles | إذن قذفت بي الأيام بالسجن، حيث أقوم بالتحدث للطيور كما كانت تفعل هي تماما |