| Buraya gelmek için toplu taşımaya bindiniz ya da özel arabanızla geldiniz. | TED | كما استقليت وسائل النقل العام للمجيء هنا أو ربما استقليت سيارتك الشخصية. |
| Eğer buraya geri gelmek zorunda kalırsam, işler kanlı bir hale gelecek. Belki de bunu şimdi halletmeliyim. Charlene'i bulmalıyız. | Open Subtitles | لو اضطررت للمجيء ثانيه ستصبح الأمور دمويه ربما لا بد من انهاء الأمر الآن لا بد أن نعثر على شارلين |
| Ben de casusun buraya benden önce gelip izlerini kapatacağını biliyordum. | Open Subtitles | وأنا أعلم الجاسوس الذي يريدون للمجيء هنا قبلي للغطاء على مساراته |
| Uyku vaktinde eve gelmene gerek yok. | Open Subtitles | لم تكن مضطراً للمجيء للمنزل أثناء وقت الظهيرة |
| Senin bu kadar yakına gelmeyi başararak beni şaşırttığını söylemek zorundayım. | Open Subtitles | عليّ الإعتراف، بأنني مُنذهل لأنك خطَّطت للمجيء عن قرب |
| - Miss Jouvet, gelmeniz ne kadar güzel. | Open Subtitles | ضربة تلك. الآنسة جيوفيت، كم لطيف منك للمجيء. |
| Dünyaya Geldiğin için sana birşey aldım. | Open Subtitles | حصلت عليك شيء للمجيء إلى العالم. |
| Etrafta bu haydutlar varken kim buraya gelmeye cesaret edebilir? | Open Subtitles | يا لونغ , مع كل أفراد العصابة حولنا لا أحد يتجرأ للمجيء والأكل هنا بعد الآن |
| Geldiğiniz için teşekkürler Bayan Tramell. Rahatsız ettiğimiz için üzgünüz. | Open Subtitles | شكر للمجيء في، آنسة ترامل آسف لإزعاجك |
| Biliyorsun, gelmek zorunda değilsin. Benim annem sonuçta, ilgilenebilirim. Saçmalama. | Open Subtitles | تعرفين, لستِ مضطرة للمجيء إنها أمي, و يمكنني الإعتناء بها |
| Burası hergün gelmek için çok da berbat bir yer değildi.. | Open Subtitles | حسن.. لم يكن هذا حقاً مكان فظيع للمجيء إليه كل يوم.. |
| Bunun çılgınca geldiğini biliyorum ama her gün sırf seni görmek adına bu koğuşa gelmek için bahaneler uyduruyorum. | Open Subtitles | أعرف أن هذا يبدو جنوناً لكنني أختلق الأعذار للمجيء إلى الردهة كل يوم فقط لأراك |
| Mesajının içtenliğinden etkilendiğim için kendisini gelip benimle tanışmaya davet ettim. | TED | أسرني لطف هذه الرسالة لدرجة أني دعوته للمجيء ومقابلتي. |
| Yakın zamanda gelip onlarla bazı volkanların üzerinde çalışmak için Costa Rica'daki bazı meslektaşlarım tarafından davet edildim. | TED | لذا، دُعيت مؤخرًا من قِبَل بعض زملائي في كوستاريكا. للمجيء والعمل معهم على بعض البراكين. |
| Buraya kadar gelmene gerek yoktu. | Open Subtitles | لم يجب عليك قطع كل هذا الطريق للمجيء إلى هنا، رقاقة |
| Teşekkür ederim. Sadece benim için gelmene değil. Yapmak zorunda kaldığın şeyi yaptığın için de. | Open Subtitles | شكرًا لك، ليس للمجيء لأجلي فقط، بل لتنفيذك ما اُضطررت إليه. |
| Ama buraya gelmeyi planladığınıza göre mektup göndermenize ne gerek vardı? | Open Subtitles | لكن اذا كنت تخطّط للمجيء هنا ما الحاجة لإرسال الرسالة؟ |
| Şunu merak ediyorum, kızkardeşiniz neden buraya gelmeniz gerektiğini düşündü? | Open Subtitles | أتفهـّم ذلك، وما الذي جعل شقيقتك تقوم بإرغامك للمجيء إلى هنا؟ |
| Harikayız. Öngörülebilir gelecek boyunca, her salı buraya gelmeyi planladığımı öğrenince çok sevineceksin. | Open Subtitles | رائعة ، ستكونين سعيدة عندما تعرفين أني أخطط للمجيء هنا |
| Ajan Bristow, Geldiğin için teşekkürler. | Open Subtitles | الوكيل بريستو، شكرا للمجيء في. |
| Triad sırasında bana gelmen senin için çok uygunsuz. | Open Subtitles | هذا غير ملائم منك للمجيء لي أثناء المحاكمة |
| Herkesin gelmesi için hazırlık yapın. | Open Subtitles | اتخذ الترتيبات اللازمة لكل شخص للمجيء الى هنا. |
| Bayanlar, buraya gelerek zaman ayırdığınız için teşekkürler ama bu işe yaramaz. | Open Subtitles | سيدات ، أقدرك أخذكم كل هذا الوقت للمجيء هنا لكن هذا لن يحسب |
| Bu, bir daha buraya gelme bahanem kalmadığı anlamına geliyor. | Open Subtitles | هذا يعني أنني لم أعد أمتلك عذراَ للمجيء إلى هنا |
| Biliyorsun, herzaman benim sana gelmemi beklemek zorunda değilsin. | Open Subtitles | تعرفين، أانه لا يجب عليك دائما أن تنتظرينني للمجيء إليك. |
| Ve gelmemin tek nedeni, Mobile, Alabama'ya ulaşmaya çalışmam-- | Open Subtitles | و السبب الذي دفعني للمجيء هنا هو أنني أسعى للوصول إلى موبيول ، ألباما ، بسبب |