| Onunla nişanlanan bendim, Tanrı aşkına, Sen değil ve ben kendimi kontrol ediyorum. | Open Subtitles | أنا التي كانت من المفترض أن تصبح خطيبته, ليس أنتِ وبإمكاني التحكم بمشاعري. |
| Böyle bir ilişkide bitiren Sen değil ben olabilirim. Ne? | Open Subtitles | في هذا النوع من العلاقات . ليس أنتِ من يقرر متي سوف تنتهي |
| Hyde burada. Sen okuyabilirsin, çünkü bunu takdir edeceksin. Ama Sen değil. | Open Subtitles | تستطيع قراءتهُ لأنّهُ سيعجبك لكن ليس أنتِ. |
| Senin için sorun yok, bunu yapmak zorunda olan sen değilsin. | Open Subtitles | . لا بأس عليكِ ! ليس أنتِ مّن عليه القيام بها |
| Bu sen değilsin, savaşabilecekken yalan söyleyerek etrafta dolaşan birisi. | Open Subtitles | هذا ليس أنتِ ، فأنت لا تستلقين بينما يمكنكِ العودة والمناضلة |
| Altını değiştiren, yazısını düzelten bendim, Sen değil. | Open Subtitles | أنا من غيّر حفاضاتها و ساعدها على التهجئة أنا و ليس أنتِ |
| Sen değil, Tanya. Harmony için konuşuyordum. | Open Subtitles | ليس أنتِ يا تانيا فقد كنت أتحدث عن هارموني |
| Sen değil. Sen yavaşsın. Zavallı çocuğu bekletiyorsun. | Open Subtitles | ليس أنتِ ، أنتِ بطيئة تجعلين الرجل المسكين ينتظر |
| Hayır, Sen değil. Babamın kullanmama izin verdiği araba. | Open Subtitles | ليس أنتِ بل السياره التي يجبرني أبي علي قيادتها |
| Sen değil mi? Hayır, hayır. Sen olamazsın çünkü birbirinize aşıksınız. | Open Subtitles | ليس أنتِ لا ، لا ، لايمكن أن أنتِ ، لأنكِ مغرمة |
| Sen bu grupta yeni misin? Sen değil Ellie. Kanepeye uzan, ayaklarını kaldır. | Open Subtitles | هل أنت جديد على مجموعتنا ؟ ليس أنتِ ايلي استلقي على الأريكه وارفعي قدميك |
| - Evet, ama Sen değil Elizabeth. | Open Subtitles | نعم ، لكن ليس أنتِ ، إليزابيث نعم ، أنا ذاهبة الي البار |
| Anladım, ama dışarıda çalışırken korunmasız kalan sen değilsin. Benim ve onun arkamı kollayacağına inanıyorum. | Open Subtitles | صحيح، لكن ليس أنتِ من يتعرض للخطر أثناء المهام بل أنا، وأنا اثق أنها ستحميني |
| Oğlunla mülakat yapmalıyız. Yanımızda uygun bir yetişkin olmalı, sen değilsin anlaşılan. | Open Subtitles | نحن بحاجة للتحقيق مع ابنكِ، عليكِ أن تعيني شخصاً بالغاً لمصاحبته، ليس أنتِ بالطبع |
| Bu dünyada tek bir şeyden korkarım Steven Seagal'ın atkuyruğu olmadığına göre o da sen değilsin. | Open Subtitles | أنا أخاف من شيء واحد فقط بهذا العالم و بما أنكِ لستِ ذيل حصان ستيفن سيغال أنه ليس أنتِ |
| Birini asansörde takip edebilecek tek kişi sen değilsin. | Open Subtitles | ليس أنتِ فقط من يستطيع أن يتتبع شخصاً في المصعد |
| Anne, bu sen değilsin. Orada olduğunu biliyorum. | Open Subtitles | هذا ليس أنتِ يا أمي، أعرف أنكِ مازلتِ بالداخل |
| Aranızda sadece Sybil kır evinde mutlu olabilir ama siz değil. | Open Subtitles | من بينكم جميعاً، "سيبيل" ربما تجد البهجة في كوخ، لكن ليس أنتِ |
| Oğlumuz Liam konusunda ne karar vereceğimiz bizi ilgilendirir, Fiona seni değil. | Open Subtitles | مانقرر أنا وأمكِ أن نفعله معأبننا"ليام"يخصنانحنُ "فيونا" ليس أنتِ |
| Mark'ın Alex'le bana yakınlaşmak için takıldığını sanıyordum sana değil. | Open Subtitles | لقد اعتقدت أنّ مارك يصادق آلكس ليصل إليّ، ليس أنتِ |
| Kişisel olarak senden değil aslında. Bu daha ziyade yasal bir mesele. | Open Subtitles | حسناً، كلا، ليس أنتِ شخصياً إنها مسألة قانونية أكثر |
| - Çocuklar, bir rahat verin. - Burada kalmak senin değil benim hakkımdı. | Open Subtitles | ـ ليّ حق, بأن أعيش هنا, ليس أنتِ ـ ماذا تقصد بحقك؟ |
| Onu koyanın sen olmadığını söyle. | Open Subtitles | من الأفضل أن تخبرينى أنه ليس أنتِ |