| Kanındaki alkol oranı yüksek ama onu kendinden geçirecek kadar değil. | Open Subtitles | نسبة الكحول بدماءها كانت مرتفعة لكن ليس بما يكفى لجعلها عاجزة |
| Her lafınızdan nefret ediyorum, ama sizi öldürecek kadar değil. | Open Subtitles | أكره كل ما تقوله لكن ليس بما فيه الكفاية لأن اقتلك من اجله |
| Fakat çıkıp da bunu söyleyecek kadar değil. | Open Subtitles | ولكن ليس بما فيه الكفاية لتخرج وتقول ذلك |
| Testleri anormal çıkacak kadar çok değil ama beynin alışkın olduğundan biraz fazla. | Open Subtitles | ليس بما فيه الكفاية كي يظهر في الفحوصات بشكل غير اعتيادي فقط اكثر مما اعتاد عليه مخه |
| Lanet bacaklarını kapalı tutmana yetecek kadar değilmiş! | Open Subtitles | فقط ليس بما يكفي لكي تبقي قدميكِ مغلقة |
| Çünkü bunu kim yaptıysa iyi iş çıkarmış, ama yeteri kadar iyi değil. | Open Subtitles | الذي فعل هذا ذكي ولكن ليس بما فيه الكفاية |
| 10 kiloluk süt yağı yiyecek kadar değil. Sen? | Open Subtitles | ليس بما فيه الكفاية لأكل 30 باوند من دسم الحليب ، وأنت ؟ |
| Sadece seni yanlış insanla evlendirecek kadar değil. | Open Subtitles | ليس بما يكفي فقط لأجعلك تتزوج من الشخص الخاطيء |
| İtiraf etmeliyim ki benden daha akıllı olduklarını sanan birine baskın çıkmak belli belirsiz bir haz oluştursa da burada takılmak isteyecek kadar değil. | Open Subtitles | حسناً، سأعترف بالإرتياح الغامض للإطاحة بشخص الذين ظنوا أنّهم أكثر ذكاءً منّي، ولكن ليس بما يكفي للبقاء هنا. |
| Biraz erzak çalmış ama uzun süre saklanmasına yetecek kadar değil. | Open Subtitles | لقد سرق بعض المعدات لكن ليس بما يكفي ليصمد طويلا |
| Ulu orta yerde ateş edecek kadar değil. | Open Subtitles | ليس بما فيه الكفاية ليأخذ مثل تلكَ المخاطرة إمام العامة |
| Ama diğer şeyleri telafi edecek kadar değil. | Open Subtitles | ولكن ليس بما فيه الكفاية للتعويض عن جميع الأشياء الأخرى. |
| Bir kaçağın hayatını yaşayabilecek kadar değil. | Open Subtitles | ليس بما فيه الكفاية ليعيش حياة الهارب |
| Seni öldürmemi engelleyecek kadar değil. | Open Subtitles | ليس بما فيه الكفايه ليمنعنى من قتلك |
| ama ana caddedeki çiçekçiden bana bu süsen çiçeklerini alacak kadar değil. | Open Subtitles | ولكن... ليس بما يكفي لكي تعطيني أزهار السوسن الفاخرة التي جلبتها من المحل الذي على ناصية الشارع. |
| Testleri anormal çıkacak kadar çok değil ama beynin alışkın olduğundan biraz fazla. | Open Subtitles | ليس بما يكفي لتظهر بالفحص بشكل غير طبيعي |
| Çok değil, ama daha iyi. | Open Subtitles | ليس بما يكفي و لكن الآن أفضل |
| Yeteri kadar iyi değil. | Open Subtitles | -لا ، ليس بما فيه الكفايه |
| Yeteri kadar iyi değil. | Open Subtitles | ليس بما يكفي |