| - hepsini dışarı aldım. - Hayır, Hayır, bu o değil. | Open Subtitles | هل هو من الاكل الذي عملته لا، لا، هو ليس ذلك |
| Sorun o değil, birisinin başına metal bir boruyla vurmak kötü bir şeydir. | Open Subtitles | ضربك له بقوة ليس ذلك هو المهم ، من الخطر أن تضرب الناس على رؤسهم بإنبوب معدني |
| En azından dışarda olan o değil, haksız mıyım? | Open Subtitles | فلتعتبرى أنه ليس ذلك الشخص الموجود هناك . حسناً ؟ |
| Öyle değil ve bu ukala davranışların kimsenin seni istememesinin sebebi işte! | Open Subtitles | هذا ليس ذلك وهذا التصرف المتحاذق هو السبب أن لا أحد يريدك |
| Öyle değil. Cenaze töreninde etrafta bulundurduğun adamlar hakkında. | Open Subtitles | انه ليس ذلك, اولئك الرجال الذين كانوا واقفين حول الجنازه |
| - Hayır, sadece ondan değil. | Open Subtitles | لا ، ليس ذلك فحسب |
| -Sorum bu değildi. Lütfen soruya cevap verin. | Open Subtitles | ليس ذلك هوَ السؤال، رجاءً أجب على السؤال |
| Sorun o değil ki sorun senin daha 15 yaşında olman. | Open Subtitles | ليس ذلك المهم المهم انك في الخامسة عشر من العمر |
| Sadece o değil, onların hareketlerini de takip edebileceğiz. | Open Subtitles | ليس ذلك فقط, سنكون قادرين على تعقب تحركاتهم |
| Hayır! Hayır, o değil. Yalan söylemek.Bir düşünsene... | Open Subtitles | لا ، ليس ذلك ، الكذب فكّر بالأمر لقد أمضينا الصيف بطوله نكذب عليهم ، ماذا لو استمررنا بالكذب؟ |
| o değil, adamım. Anlaşılan, onunla görüşebilecek kadar değerli değilim. | Open Subtitles | ليس ذلك الرجل، على ما يبدو ...أنني لا أستحق مقابلته |
| Öyle olmasa, acıdan kıvranıyor olurdun, bu yüzden o değil. | Open Subtitles | خلاف ذلك، كنت سوف تصرخ من الألم، لذا فإنه ليس ذلك |
| Hayır, konu o değil. Sana karşı hiçbir suçlama olmadığını bilmeni istiyor. | Open Subtitles | لا , ليس ذلك , هو يريدك ِ أن تعرفي بأن ليس هناك تهم ضدك |
| Sadece o değil, bir de cesedi çalan bir ortağı var demektir. | Open Subtitles | ليس ذلك فحسب، ولكن لابدّ أنّ لديه شريك سرق جثة المجهول من المشرحة. |
| Hayır Öyle değil. Örtümü kaldırdıktan sonra da benimle görüşecek misin? | Open Subtitles | ليس ذلك, بعدها سترفع وشاحي وتبين حبك لي؟ |
| Olması gereken Öyle değil. Süs eşyası falan gibi olmalı. | Open Subtitles | ليس ذلك مايجب أن تكون عليه, يجب أن تكون كشيءٍ ظريفٍ أو نحوه. |
| Ama bu kurt adam Öyle değil. Hayır. | Open Subtitles | يُريدونَ أن يُكوِّنوا صداقات لكن ليس ذلك المُستذئب |
| Gerçekten ondan değil. | Open Subtitles | انه حقا ليس ذلك |
| - Fazla uzun sürmez. - Hayır, Fred. Kastettiğim bu değildi. | Open Subtitles | لن تأخذ وقت طويل لا * فريد * ليس ذلك ماأقصده |
| Hayal ettiğim ya da ilgimi çeken gelecek bu değil. | TED | ليس ذلك المستقبل الذي أتصوره، أو المستقبل الذي أتمناه. |
| Eserlerini beğeniyorum, ama pop müzik uyandırma borusunun sebebi o değildi. | Open Subtitles | أقدر أعماله الأدبية و لكن ليس ذلك السبب لموسيقى بوق الإستيقاظ |
| Sadece bu da değil toplantılarda, nerede, kimin ve kaç kişi olacağı konusunda. | Open Subtitles | ليس ذلك فقط في الإجتماع , كم عدد الأشخاص , من , إين |
| Ama o yüzden değil. Bir sorunun var. | Open Subtitles | 'للأمر علاقة بأنني لم أكن متواجداً في الجوار و لكن ليس ذلك السبب |
| bununla kalmayıp üstelik moleküler seviyedeki makinelerde bile makinelere ne olduğunu anlayabildiler. | TED | و ليس ذلك فقط، ،سيتمكنوا ايضاَ من الفهم حتى على المستوى الجزيئي داخل الجهاز - و ما يجري في الآلات. |