| Fakat bastırılan bilim iklim değişikliğinden ibaret değil. | TED | لكن الأمر ليس مجرد معلومة عن تغير المناخ تم إخفائها. |
| diyoruz. Ne var ki internet ortamında, dijital teknolojiler reklamlardan ibaret değil. | TED | عدا أنه على الإنترنت، التقنيات الرقمية ليس مجرد إعلانات فقط. |
| Evet, ama yumurta ruloları ve fal kurabiyelerinden daha fazlası. | Open Subtitles | نعم لكنه ليس مجرد مطعم يقدم كعكة الحظ وملفوف البيض |
| bu sadece sağduyu değil aynı zamanda ticari anlam ifade eder. | TED | إنه ليس مجرد تفكير سليم، بل يجعل التجارة ذات معنى أيضاً. |
| "Kitap, kelimelerle örülmüş gibi değil... "insanoğlunun dokusundan örülmüş gibi duruyor. | Open Subtitles | المقال يبدو محبوكاً , ليس مجرد كلمات و انما نابع من مشكلة بشرية بحتة |
| oğlumla ki ilişkin bir vehim... olmadığına... inanmamdır. | Open Subtitles | انك متصلة بابنى و ان الامر ليس مجرد هلوسة |
| Çünkü medeniyetin son umudu sizseniz, barış yalnızca bir ideal değildir bir yükümlülüktür. | Open Subtitles | لأنه عندما تكون الحضارات الأمل الأخير فالسلام ليس مجرد مثال بل هو إلتزام |
| Ve cinsellik, yapılıp bir kenara konulan, hayatlarının yalnız bir kısmıyla sınırlı bir davranış değil. | TED | سلوكهم الجنسي ليس مجرد جانب واحد من جوانب حياتهم والذي يمكن وضعه جانبا. |
| Yani diyorum ki, ölümsüzlük yalnızca bir ihtimalden ibaret değil, gerçek. | Open Subtitles | فكرتي هي، الخلود ليس مجرد إحتمال، إنه حقيقي |
| Bence zamanı! Bunlar sadece kelimlerden ibaret değil! | Open Subtitles | أنا أعنيها هذه المرة ليس مجرد كلام |
| Blake'ler ve Conant'lar için "yıldızlarda yazılı" sadece alın yazıdan ibaret değil. | Open Subtitles | بالنسبة لآل (بلايك) و آل (كونانت) "مكتوبين فى النجوم" ليس مجرد قدر، |
| Tecavüz, bazı fiziksel moleküllere saldırıda bulunmaktan, daha fazlası diğer bir insanın ruhuna hakaret teşebbüsüdür. | TED | الاغتصاب ليس مجرد هجوم على مجموعة من الأجزاء الفيزيائية، إنها محاولة لإهانة روح شخص آخر. |
| Ama seni buraya getirenin çorbadan fazlası olduğunu düşünüyorum. | Open Subtitles | لكنى اعتقد انه ليس مجرد الحساء الذى احضرك الى هنا. |
| İnancının yaşama isteğin ile karşılaşması olacak. İçindeki cihaz bir izleyiciden çok daha fazlası, tıpkı az önce farkettiğin gibi. | Open Subtitles | ضد رغبتك في البقاء المتعقب بداخلك ليس مجرد متعقب كما شاهدت |
| Çünkü bu sadece konuştuğumuz bazı korsan filmlerin kuramsal satış fiyatı değil Gerçek bir ekonomik kayıp. | TED | فهو ليس مجرد قيمة افتراضية لبيع الأفلام المقرصنة بالتجزئة لكنه يعد خسارة اقتصادية حقيقية |
| Ve bu sadece güzel bir sosyal program değil, ortaya koyduğumuz en iyi sanat. | TED | وهذا ليس مجرد برنامج اجتماعي رائع، بل أفضل فن صنعناه. |
| ama bu sadece zeki makinelerin istilası olmayacak. | TED | و لكنه ليس مجرد غزو غريب للآلات الذكية. |
| Yani Deniz Komandosu dövmesinin gizlendiği gibi değil. | Open Subtitles | إذن الأسود ليس مجرد غطاء وشم البحرية الأمريكية من تحته |
| Sadece bir arkadaş gibi değil, bir erkek gibi olmayı özlüyorum. | Open Subtitles | أفتقد شعور الرجل، ليس مجرد الصديق. |
| Çünkü, bu sadece aklımda değil, bir anı gibi değil. | Open Subtitles | لأنه ليس مجرد ذاكرة لدى |
| Senin bu evliliğin bilinçli şekilde yapıldığına ve bir numara olmadığına dair bir kanıtın var mı? | Open Subtitles | ألديكي أي أدلة علم درايتكم التامة بالزواج وعلاقتكم وأنه ليس مجرد ورقة؟ |
| Oynamak sadece bir süreç değildir. Oynama üzerine uzmanlar bunun aslında bir var oluş şekli olduğunu söyleyecektir. | TED | الآن اللعب ليس مجرد عملية. خبراء اللعب سيخبرونكم أنه في الواقع طريقة حياة. |
| Jane'in ikimize de gönderdiği kadın arkadaşlığıyla ilgili kitaplar arasında çok hayranlık duyduğumuz Rahibe Joan Chittister adlı bir kadınınki var, kendisi kadın arkadaşlığıyla ilgili olarak, kız arkadaşların sadece toplumsal bir davranış değil ruhsal bir davranış olduğunu da söylemiş. | TED | بين الكتب التي أرسلتها جين لنا لنقرأها عن صداقات النساء كان هناك كتاب لامرأة نحبها كثيرا، ألاخت جون تشيتستير، التي قالت عن صداقات النساء أن الصداقات بين النساء ليس مجرد أمر أجتماعي، بل إنه أمر روحاني. |