| Evet, anlıyorum, sadece bu evden bin mil uzaktaki bir askeri... okulda yaşamaya zorlandığım gerçeğini ve gerisini unutmaya çalışıyordum. | Open Subtitles | صحيح اترين لا يمكنني أن أنسى ذلك يجب على المرء أن يكون قويا ليعيش ويبعد ألف ميل عن المدرسة العسكرية |
| Ben liseye gittiğimde bir rakun yaşamaya başlamıştı hani içinde. | Open Subtitles | المنزل الذي إنتقل ليعيش فيه الراكون عندما صرت أذهب للثانوية |
| O adam, San Fransico State üniversitesi'nde profesörken üniversiteden araştırmasını yaşamak için ayrılmış. | Open Subtitles | الرجل , كان بروفسور بسان فرانسسكو ولقد ترك الجامعة , ليعيش في ابحاثه |
| Orada ölümle yüzleşirken yaşamak için bir sebebi vardı: Sevgi. | TED | يستلقي هناك يواجه الموت حيث كان لديه سبب ليعيش : الحب. |
| Çünkü, bebeğimiz bir tam gün yaşayacak kadar şanslı olacak. | Open Subtitles | لأن طفلنا سيكون محظوظ ليعيش يوم كامل في هذه الحياة |
| yaşaması için birşeyler yapması, mm... şey, gereken bir adam var. | Open Subtitles | أريد أن أطلب منك خدمة لدي ذلك الرجل الذي يحتاج الى سبب ليعيش من أجله |
| Ve İsrail Yüksek Mahkemesi, İsrail'de sığınmacı musevi olarak yaşama başvurusunu reddetmiş. | Open Subtitles | المحكمة العليا الاسرائيلية رفضت طلبة ليعيش هناك كيهودى عائد |
| Austin'deki ailesinin yanından ayrıldı ve ablası Callie ile Avustralya'da, Sidney'de yaşamaya başladı. | Open Subtitles | ليعيش مع شقيقته كالي في سيدني، بأستراليا ثم يعود لفترة وجيزة إلى أوستن |
| Pondicherry Lodge, Yukarı Norwood'a 11 yıl önce yaşamaya geldi. | Open Subtitles | اتى ليعيش فى بوندشيرى لودج فى نورد العليا منذ احدى عشر عاما |
| Yalnız yaşamaya mahkûm peygamber devesi büyüleyici bir yaratıktır. | Open Subtitles | .. فرس النبيّ هو مخلوق مسحور أُجبر ليعيش وحده |
| Bir şeyler bildiğinizi düşündüm. yaşamak için herşeyi vardı. | Open Subtitles | لقد ظننت أن بإمكانك إعطائي تلميحاً لذلك كان لديه كل شيئ ليعيش من أجله |
| Meksika'da yaşamak için her şey daha güçlü olmak zorundadır. | Open Subtitles | في المكسيك، كل شيء يجب أن يكون قوي ليعيش |
| Arabaya bin. Ben kullanıyorum. Senin aksine, yaşamak için çok nedenim var. | Open Subtitles | اصعد للسيارة ,انا سأقود ذراعك مصابة ولن اتعرض لحادث اخر على عكسك , الحياة امامي لديها الكثير ليعيش ل. |
| Karşınızda Rory O'Shea kısa bir süre için bizimle yaşayacak. | Open Subtitles | معنا روري آوشي , الذي أتى ليعيش معنا لفترة |
| Aynı zamanda yaşayacak çok ömrü kalmamış. | Open Subtitles | مع ذلك انه شخص ليس لديه الكثير من الوقت ليعيش |
| Oğlumu kendi başına yaşaması için yollamak konusunda hiç endişe duymam. | Open Subtitles | ليس لدي هواجس أن أرسل ابني الوحيد ليعيش لوحده |
| Bunu yapanları bulmama yardım edene aramızda özgürce yaşama izni vereceğim. | Open Subtitles | من يستطيع مساعدتنا في إيجاد من فعلوا هذا سيُطلقُ سراحه نهائيّاً ليعيش حرّاً بيننا |
| Kanlı balgam çıkarmaya başlayınca, birkaç saat hayatta kalabilir. | Open Subtitles | عندما يصبح بصاقه مدمياً فسيتبق له عده ساعات ليعيش |
| Çünkü artık yaşayacağı bir şey kalmadığını düşünmüş. | Open Subtitles | لأنه لم يعد هناك شيء مُتبقّي ليعيش من أجله |
| Onun yaşamasına imkan yok... Ben sadece kahrolasının peşinden gidiyordum! | Open Subtitles | لم يكن هناك طريق ليعيش فقط أنهيت ذلك السافل بسرعة |
| Sonunda kendimizi arabada yaşar halde bulmuştuk. | Open Subtitles | لقد انتهى به الأمر ليعيش في سيارة. |
| Bu şerefsizi yakalamak için harcanan hadsiz hesapsız çalışma saatlerini, tanık yerleştirme programlarında günlerini rahatça yaşasın diye harcamadım. | Open Subtitles | أنا لم أُكرس وقتي في البحث عن هذا التافه ليعيش أيامه مستريحاً بالخارج ضمن برنامج حماية الشهود ، مستحيل |
| Oğlunun yaşayabilmesi için kaç kişinin daha ölmesi lazım? | Open Subtitles | كم من الناس عليهم الموت الليلة ليعيش هذا الطفل ؟ |
| Chuck'ın arkamdan işler çevirip haberim olmadığını sanarak kendi Hayatını yaşamasına inanamıyorum. | Open Subtitles | لا أصدق أن تشاك كان يتسلل وراء ظهري هكذا. ليعيش حياة أخرى |
| Yani, evsizliği ele alalım. Dünya'daki herkesin yaşayabileceği bir yeri olsun. | Open Subtitles | مثلاً لنأخذ التشرد، ليحظى الجميع في .العالم على مكاناً ما ليعيش به |