| Oda karanlıktı. Sadece yerde uzanan belli belirsiz bir yığın gördüm. | Open Subtitles | ، الغرفة كانت مُظلمة رأيتُ فقط كومة مبهمة ملقاة على الأرض |
| Onay vermenin belirsiz olduğu durumlar var ve buna dair büyük çapta kültürel konuşmalar yapmamız lazım. | TED | هناك أوقات عندما تكون الموافقة مبهمة ونحتاجُ إلى نقاش على مستوى ثقافي كبير حولها. |
| Veya, bulut şekilleri ya da uçsuz bucaksız manzaralar... veya belirli belirsiz gölgeler, uzayda süzülen geometrik objeler. | Open Subtitles | أو أشكال سحابية أو مناظر رائعة أو ظلال مبهمة ، أو أشكال هندسية تحلق في الفضاء |
| Çok muğlak bir bölge, kalçası, sırtının aşağısı falan. | Open Subtitles | إنها منطقة مبهمة قريب من وركها، الجزء الخلفي السفلي |
| Birilerinin bir şeyler yaptığını hayal meyal hatırlıyorum ama bu çok, çok uzun zaman önceydi. | Open Subtitles | عندي صورة مبهمة في ذاكرتي وأنا أمارس شيئاً، ولكنه منذ وقت طويل |
| O zamana dek, kedi bulanık bir olasılıktır; hem öyle hem böyle. | TED | وحتى يحدث ذلك، فإن القطة تمثل كتلة مبهمة من الاحتمالية، نصفها شئ والنصف الثاني شئ آخر. |
| Tabii ki öyle. Ama bu kadar belirsiz bir kanıt yüzünden bir adamı suçlamaktan da nefret ederim. | Open Subtitles | بالطبع , بالطبع لكنني أكره أن أدين الرجل بالاعتماد على أدلة مبهمة |
| Bilinçli olarak belirsiz olmak zorundalar, çünkü herkese uygulanabilmeli, ve bu yüzden de birbirleriyle çelişiyorlar. | Open Subtitles | إنها كُتبت بطريقة مبهمة وعامة لتصلح أن تكون لكل الناس ومختلفة ومتنوعة |
| Hala anlamsızlığa yakın derecede belirsiz bir fikir. | Open Subtitles | ما زالت ملاحظة مبهمة بالنسبة لي وتقترب لحد أن تكون بلا معني |
| Referansları olumlu fakat belirsiz, parlak değil ama olumsuz da değil veya her ikisi. | Open Subtitles | شهادات تعريفها كانت إيجابية لكن مبهمة لا تفيدها بشيء لكن ليس بها ما يعيب أيضاً |
| Ve eğer onlar, bize ilişki hakkında soru sorarsa, belirsiz konuş. | Open Subtitles | نعم. وإذا سألونا عن علاقتنا نبقيها مبهمة |
| Fizikle matematik arasındaki sınır artık çok belirsiz. | Open Subtitles | الحدود بين علم الفيزياء والرياضيات مبهمة جداً |
| Bir saat içinde geleceğinizi söylediğiniz için belirsiz bir 60 dakika geçirdim. | Open Subtitles | عندما قلت ساعة واحدة راودتني فكرة مبهمة عن الـ 60 دقيقة |
| İddiaları ne kadar süre belirsiz kalırsa o kadar az güvenilir hale gelir bu yüzden bunları tamamen ortadan kaldırmak yapabileceği son hamleydi. | Open Subtitles | كلّما طالت فترة بقاء ادّعاءاتها مبهمة قلَّت مصداقيّتها لذا فإن محوهم بالكامل كان بالوقع آخر حركة ممكنة. |
| Moğollar tarihte belirsiz bir anı olarak kalmalılar. | Open Subtitles | ليس مقدراً للمغول أن يكونوا أكثر من مجرد ذكرى مبهمة في التاريخ. |
| Fakat muğlak dedikodulardan ibaretlerdi, yerini kimse bilmiyordu. | Open Subtitles | لكن لم يكن هناك أكثر من إشاعاتٍ مبهمة عن مكانها المحتمل |
| - Kurbanın komşusu ihbar hattını arayıp muğlak mesaj bıraktı. | Open Subtitles | اتصلت جار المتوفي على الخط المباشر، تركت رسالة مبهمة |
| Kendi annemle alâkalı gerçekten bana yol dahi gösteremeyecek muğlak bir hafızaya sahibim. | Open Subtitles | لدي ذكرى مبهمة عن والدتي لا شيء حقاً ليقودني |
| Kan kardeşten bile daha yakın olmamızı hayal meyal hatırlıyorum. | Open Subtitles | أشياء مثل كوننا اقرب من إخوة بالدم إن ذلك مجرد عاطفة مبهمة |
| Ve gördüğüm siyah noktalı sarı bir balığı hayal meyal hatırladım, ve "Kahretsin, bir tane yakalamalıydım, sanırım yeni bir tür." diye aklımdan geçirdim. Ve sonra, son olarak, dönüp kovama baktım. | TED | وكان لي ذكريات مبهمة لرؤية سمكة صفراء مع بقعة سوداء، وفكرت، "لو كنت اصطدت واحدة. اعتقد إنها نوع جديد." وبعد ذلك ألقيت نظرة على دلوي. |
| Şimdi kafam her zamankinden daha da karıştı. İşaret bulanık. | Open Subtitles | والآن أنا محتار أكثر من أي وقت سبق، .. العلامة مبهمة |
| Şimdi bir başka problem ise Okul kitaplarındaki dilin tamamen anlaşılmaz olması. | TED | و الآن مشكلة أخرى كانت اللغة في كتب المنهج كانت حقاً مبهمة. |