| Komşular yeterince yakın ama akrabalarım çok dağınık, yani gerçek bir angarya. | Open Subtitles | الجيرانقريبونمنّاشخصيا. لكن علاقاتي بهم متناثرة ، لذلك فهو مجرد روتين. |
| Karınlarını doyurdukları balıklar dağınık durumdadırlar, ama bazen avları bu sardalyeler gibi kalabalık sürüler halinde bir araya toplanırlar. | Open Subtitles | عادة ما تكون فرائسها متناثرة هنا وهناك لكن أحيانا تجدها متجمعة بشكل مكثف في المياه الضحلة، مثل أسماك السردين هذه. |
| Anılarımız beynimizdeki dağınık parçalarda saklanması olayı sık görülür. | Open Subtitles | ذكرياتنا غالبا تكون مخزنة في شظايا متناثرة داخل دماغنا |
| Çünkü şu anda yanan parçaları, demiryolunun yaklaşık 400 metresine dağılmış durumda. | Open Subtitles | لأنّ هناك الآن قطع متناثرة تحترق عبر ربع ميل من مسار السكة |
| Kitapların yerlerde, oyuncakların dağılmış ve perdelerini yırtmışsın. | Open Subtitles | كتبكِ مُبعثرة على الأرض، كتبكِ متناثرة بكلّ مكان. و قدّ شققتِ ستائركِ؟ |
| Psikopatların dağınık bir duygusal hayatları vardır. | Open Subtitles | حسناً المختل لديه حياة عاطفية متناثرة |
| Ama hepsi dağınık ve dağılıyor | Open Subtitles | ولكنها متناثرة ومشتته |
| Hepsi de dağınık durumda. | Open Subtitles | كانت متناثرة |
| Cyrus, zavallı adamın parçaları Virginia kırlarına dağılmış ama sen yine de bunu oya dönüştürmek mi istiyorsun? | Open Subtitles | سايروس، أشلاء الرجل المسكين ما زالت متناثرة في ريف فيرجينيا وأنت تريدني استغلاله لفرض التصويت؟ |
| Kemiklerin çoğu da dağılmış ya da sürüklenmiş. | Open Subtitles | أغلب العظام كانت متناثرة , تم سحبهم بعيدًا |
| dağılmış ve üzerleri örtülmüş durumda ama anıların halen oradalar. | Open Subtitles | فهي متناثرة ودفن، ولكن ذكرياتك لا تزال هناك. |
| Hepsini bulmak kolay değil; köylere dağılmış olabilirler; toynak izleri kadar küçük olabilirler. | TED | ليس من السهل العثور عليهم كلهم... فأماكنهم متناثرة عبر القرى المختلفة، وأحجامهم صغيرة ليس من السهل رؤيتها. |
| Şimdi, yaşlılığımın yüksek tepelerinden geriye baktığımda o yamuk çukurda üst üste yığılmış ve dağılmış, katledilmiş kadın ve çocukları hâlâ genç gözlerimle gördüğüm gibi net görebiliyorum. | TED | عندما أعيد النظر الآن -وقد بلغت الآن من عمري ما بلغت- أستطيع أن أرى جثث النساء والغلمان متناثرة مبعثرة، على طول الجدول المتعرج، أراهم رأي العين ولا يزال الشباب نضرا في وجوههم، |
| Adamın parçaları tüm yola saçılmış sonra öylece kalkıp gitmiş. | Open Subtitles | وأحشاؤه متناثرة على الطريق، ثم ينهض ويسير مبتعدًا عن المكان |
| Şu anda durduğumuz yeri epey büyükçe bir kratere çevirip bizden arta kalan minnacık parçaları mülkün kalanına yaymak için fazlasıyla yeterli. | Open Subtitles | مما يعني إنفجاراً ضخماً سيمزقنا لأشلاء متناثرة في جميع أنحاء أرضك |