| Geçmişime gelince, dünyanın en harika şehirlerinden birinde sevgi dolu ve yetenekli sanatçıların olduğu bir ailede büyüyecek kadar şanslıydım. | TED | كخلفية، لقد كنت محظوظاً كفاية لأكبر في عائلة من الفنانين الموهوبين و المحبوبين في واحدة من المدن الكبرى في العالم. |
| Eğer şanslıysan bu tekniği hayatın boyunca uygulamak zorunda kalmazsın. | Open Subtitles | إذا كنت محظوظاً ، فلن تضطر لإستعمال هذه التقنية أبداً |
| Araya girdiğim için şanslısın. Sana vursaydı, öldürürdü. | Open Subtitles | لقد كنت محظوظاً أنني قد تشاجرت معك عندما فعلت ذلك لو أنه كان قد أصابك لكان قد قتلك |
| Çok şanslıydın biliyor musun. | Open Subtitles | حسناً، لقد كنت محظوظاً جدَاً جدَاً كما تعلم |
| ve eğer şanslıysam, harika bir kariyere sahip olacağım. Eğer değilsem, iyi bir kariyerim olacak." | TED | وأحاول أن أكون محظوظاً، وإذا كنت كذلك سأحصل على مسيرة عمل رائعة. وإذا لم أكن محظوظاً سأحصل على مسيرة عمل جيدة |
| Onlara rastlarsan yine de Şansın olmaz. | Open Subtitles | إذا أمسكوا بك لن تكون محظوظاً على الإطلاق |
| Bazı zamanlar bana çok kızardı. Altı yaşımı gördüğüm için şanslıyım. | Open Subtitles | كان يجن جنونه احياناً وكنت محظوظاً لبقائي حياً حتى السادسة من عمري |
| Mesela batı yarımküredeki ilk yumurtaları bulacak kadar yaver gitti şansım. yuvalardaki ilk bebek dinazorları, ilk dinazor embriyosunu ve inanılmaz çok sayıda kemiği ben buldum. | TED | وكنت محظوظاً بما فيه الكفاية لاجد اشياء مميزة مثلا البيضة الاولى في نصف الكرة الغربي اول ديناصور صغير في منزله واول جنين ديناصور والكثير من العظام |
| Unutma, buna "şansı yaver gidiyor" derler ama şans tasarımın tortusudur. | Open Subtitles | تذكر أنك قد تكون محظوظاً ولكن الحظ يأتي لمن خطط له |
| Şerefli bir ölüm olmasa da hakkındaki ithamlar düşünülünce belki de şanslıydı. | Open Subtitles | ليست ميتة مشرفة ، لكن مقارنة بما إتُهِم به ربما كان محظوظاً |
| Eğer şans böyle gidiyorsa, neden desteğim için yüzsüzce bastırıyorsun? | Open Subtitles | إن كنت محظوظاً لهذا القدر فلم تلح على طلب دعمي؟ |
| Kariyerimin en başlarında çok şanslıydım. | TED | لقد كنت محظوظاً جداً في بداية عملي في هذ المجال |
| Ben şanslıydım çünkü çok seçeneğim vardı. | TED | وقد كنت محظوظاً لأن لدي الكثير من الخيارات. |
| Ben şanslıydım, çünkü annem çoğu kadının yapmadığı bir şeyi yaptı. | TED | لقد كنت محظوظاً لأن واحد، أيضا، أمي فعلت شيئا أن معظم النساء لا تفعل. |
| Eğer şanslıysan seni gerçekten anlayan birini hayatında bir defa bulursun. | Open Subtitles | و اذا كنتَ محظوظاً, مرة في حياتك, ستجد شخصاً يفهمك حقاً. |
| Süprüntü olarak doğdun, şanslıysan büyüyünce çöp olursun. | Open Subtitles | لقد ولدت لتكون حثالة ، وستكون محظوظاً إذا أصبحت كالقمامة |
| - İki torba mal alabilirsen şanslısın. | Open Subtitles | إذا كنت محظوظاً, ربما تستطيع الحصول على كيسين من المخدرات بهذا المبلغ |
| On sent! Bugünlerde on sent kazanırsan şanslısın demektir. | Open Subtitles | عشرة سنتات، وفي هذه الأيام، ستكون محظوظاً لوحصلت على عشرة سنتات مقابل حُزمَة |
| Tamam. Bugün TV'den sıyırdın. şanslıydın. | Open Subtitles | حسناً ، لقد اعترفت على شاشه التلفاز اليوم و لكنك كنت محظوظاً |
| O benim sırtımı yağlıyor ve eğer şanslıysam, ben de onun sırtını yağlayacağım. | Open Subtitles | إنها تحك ظهري وإذا كنت محظوظاً ، سأحك لها |
| İyi, çünkü eğer Şansın varsa, ilerleyen saatlerde... sana çok özel ve çok güzel... bir sürprizim olacak. | Open Subtitles | ، جيد, لأنه إذا كنت محظوظاً .. فى ما بعد .. سأدعك تذهب إلى النهر |
| Sanırım golf sopasıyla park müdürünün arabasına vurmadığı için şanslıyım. | Open Subtitles | أظنني محظوظاً لأنها لم تحطم سيارة شرطي سير بمضرب |
| Öte yandan Fransa'nın Ment kentindeki... ...ikinci Pompidou merkezinin inşaatı yarışmasını... ...kazanma şansım oldu. | TED | و قد كنت محظوظاً جداً بالفوز بمنافسة آخرى لبناء مركز بومبيدو الثاني في فرنسا في مدينة ميتز. |
| Altı ay sonra birinin şansı güler. Bin kişide bir kişi. | Open Subtitles | بعد ستة أشهر , صار أحدهم محظوظاً واحد من الألف |
| Omega'nın sözleşmesini hiçbir ücret ödemeden halletti ve J.I.'ın sözleşmesi konusunda şanslıydı. | Open Subtitles | لقد وقع عليه الاختيار فى قـضية أوميغا ، وكان محظوظاً مع جي |
| Eğer şanslıysanız mektupları göndermek ve almak aylar sürüyordu Pek çoğu asla ulaşmıyordu. | TED | إرسال واستقبال الرسائل يستغرق شهوراً هذا في حالة كونك محظوظاً. |
| Bugün oralar havaalanı terminali gibi. Oda servisini çağırdığınızda üç gün sonra gelirlerse şanslısınız. | Open Subtitles | اليوم أصبحت تشبة دخول المطار,فلو طلبت خدمة الغرف,تكون محظوظاً لو حصلت عليها يوم الخميس |
| Eğer şanslıysa, içeri ilk girdiğinde ölmüştür. | Open Subtitles | لو كان محظوظاً .. فإنه مات قبل ركوبه السيارة |
| Yani seninle olabilen çok şanslı ama beni anlıyorsundur umarım. | Open Subtitles | ،وأعني محظوظاً جداً بأن يكون معكِ ولكن أأمل أن تفهميني |