| Bu sırada Tobias'da yerel bir reklâm için görüşme ayarladı. | Open Subtitles | فى هذه الاثناء , توبايس تتدبر تجربة اداء لاعلان محلى |
| Görünüşe göre, yerel halktan biri çoraplarını yanlış yere koydu. | Open Subtitles | على ما يبدو رجل محلى أخطأَ في وضع جواربه السوداء |
| Bunu tüm sosyal medya sitelerinde ve bulabildiğim tüm yerel uygulamalarda paylaştım. | Open Subtitles | لقد نشرت هذا على كل موقع إجتماعى وأى تطبيق محلى أستطعت إيجاده |
| Neden daha önce düşünemedim? Agrado benim yerime çalışabilir. | Open Subtitles | كيف لم أفكر فى هذا من قبل اجرادو تستطيع أن تحل محلى |
| İçlerinde ne var? Aslında, çırpılmış kremalı sade krep bunlar. | Open Subtitles | في الواقع، انها كعك محلى عادية مع كريمة مخفوقة |
| Taze yenmesi gereken çörekler gibiler. | Open Subtitles | وأنهم أحياء, ليتم أكلهم بالحال, ككعك محلى طازج |
| Şu anda herkes bizden bahsediyor. yerel bir sansasyon yarattık. | Open Subtitles | الآن ، إن الجميع يتحدثون عنا إننا إحساس محلى |
| Doğrulanmayan bilgilerde, onların yerel bir hastaneye kaldırıldığı ifade ediliyor aileleri orada tedirgin bir bekleyiş içinde. | Open Subtitles | تصاريح غير مؤكدة تفيد أنه تم نقلهم الى مستشفى محلى حيث تنتظر عائلاتهم بفارغ الصبر |
| Çok büyük olasılıkla uyum sağlamayı bilen yerel bir adamla uğraşıyoruz. | Open Subtitles | هذا الرجل يعرف كيف يمتزج لذا على الاغلب نحن نتعامل مع شخص محلى |
| Yangından 2 ay önce annesi yerel bir rahibe şeytan çıkarma ayini yaptırmış. | Open Subtitles | تبين انه شهرين قبلها اخذته والدته لقس محلى قام باداء جلسة طرد ارواح عليه |
| Büyük ihtimalle yerel bir balıkçı, kesinlikle alkolik, küfürbazlığı, sadistlik düzeyinden kaynaklanıyor. | Open Subtitles | على الاغلب صياد محلى مدمن كحول بدون شك و بناءا على مستوى سادية هذا الجانى مسىء عنيف |
| Karton otomobil parçaları bir kutu geliyor yerel bir mekanik teslim - | Open Subtitles | الورق المقوى من صندوق لأجزاء سيارة تم توصيلة الى ميكانيكى محلى |
| Çünkü yerel bir hastanede olsaydı, Yakuza hala hayatta olduğunu öğrenirdi. | Open Subtitles | لأنها لو عولجت فى مشفى محلى لعرفت الياكوزا ببقائها على قيد الحياة |
| Tek bel bağlamamız gereken yöntem olduğundan beri yerel eski dava veritabanı boyunca bir araştırma yaptım. | Open Subtitles | بما أن ميسوري هى كل ما لدينا لنبدأ به فقمت ببحث محلى عبر قاعدة بيانات القضايا الغير محلولة |
| İnanamıyorum, gelmişler. Zamanında bitirebilecek bir yerel fabrika bulabileceğimizi söylemiştim. | Open Subtitles | يا ألهى لقد وصلو لقد قلت لكى أنى سوف أجد مصنع محلى ليصنعها فى الميعاد المطلوب |
| Austin Polisi'ne yerel televizyon muhabiri Dan Glover hakkında kayıp haberi ulaşmış. | Open Subtitles | شرطة اوستن تم تبليفها بشخص مفقود على مذيع تلفزيون محلى يدعى دان جلوفر |
| Sen gelmeden, benim yerime sen başlayabilirsin diyorduk. | Open Subtitles | وقبل أن تأتى، كنا نقول أنه من الممكن أن تحلى محلى |
| İstersen birinden galeride yerime bakmasını isteyebilirim. | Open Subtitles | إذا أردتى ، يمكننى سؤال أحدهم أن يحل محلى فى المعرض |
| Erkenden kalktım. Hiçbir şey yoktu, krep yaptım. | Open Subtitles | إستيقظت مبكرا وصنعت محلى من الصفر |
| çörekler, peynir ve ızgara aromalı cipsler. | Open Subtitles | كعك محلى على شكل نقانق، رقائق بطاطس بنكهة جبن مشوي، أهذه مزحة؟ |
| Bir dilim limonla buzlu vermut, lütfen. | Open Subtitles | فيرموث محلى مع الثلج والليمون من فضلك. |
| Gördün mü bak, şimdi de canım donut çekti. | Open Subtitles | أترين؟ ؟ الآن أريد كعك محلى |
| Ben de ona isyancı köpek dedim ve dükkânımdan attım. | Open Subtitles | لذا اطلقت علية الكلب العاصى وطردتة من محلى |