| Çünkü barsaklarımız doğrudan limbik sistemimizle bağlantılıdır. birbirleriyle konuşurlar ve kararlar alırlar. | TED | لان امعائك متصلة مع جهاز المشاعر وهما يتواصلان مع بعضهما البعض ويقرران معاً بعض القرارات |
| Ama... birbirleriyle aynı evde yaşamışlar. | Open Subtitles | لكنّهما قدما للعيش مع بعضهما البعض في نفس البيت |
| İki kıtanın doğrudan birbirleriyle çarpışmaya başladığı bir dönemdeyiz. | Open Subtitles | الزمن الذي بدأت فيه قارتان بالتصادم مع بعضهما البعض |
| O yüzden evli oldukları hâlde birbirleriyle konuşmuyorlar. | Open Subtitles | لذا هما لا يتحدثان مع بعضهما البعض على الرغم من أنهما متزوجين. |
| birbirleriyle zaman içinde iletişim kurmak için çok uzaklar; öyleyse bu bombalar nasıl birinin patlarken diğerinin patlamadan kalacağı bir durum yaratıyorar? | TED | إنهما بعيدتان جدا ليمكنهما التواصل مع بعضهما البعض في الوقت المناسب، فكيف تتآمر القنبلتان دائمًا بحيث تنفجر واحدة والأخرى لا تنفجر؟ |
| Sadece birbirleriyle seks yaptılar. | Open Subtitles | لقد مارسا الجنس مع بعضهما البعض فقط |
| Bunlar birbirleriyle kesin bir savas halindedir. | Open Subtitles | إنهما في نزاع مستمر مع بعضهما البعض |
| Tüm bu süreç boyunca birbirleriyle yattıklarını nasıl anlayamadım? | Open Subtitles | كيف فات عليّ معرفة أنّهما كانا... ينامان مع بعضهما البعض طوال الوقت؟ |
| Biz Marshall ve Lily'yiz, insanlar bizi gördüklerinde "şunlara bak, sadece birbirleriyle seks yapmışlar" diyorlar. | Open Subtitles | نحن (مارشل) و (ليلى) عندما يرانا الناس، يقولوا " انظروا اليهما، لقد مارسا الجنس مع بعضهما البعض فقط " |
| Hayır, Marshall, onlar, "oh, şunlara bak sadece birbirleriyle seks yapmışlar" diyorlar. | Open Subtitles | لا (يا مارشل)، يقولوا " انظروا اليهما " " لقد مارسا الجنس مع بعضهما البعض فقط " |
| bay Leland ve bay Kane bir yıldan beri birbirleriyle konuşmuyorlar | Open Subtitles | ... (السيد (ليلاند) والسيد (كين لم يتحدثا مع بعضهما البعض لعدة سنوات |