| Böyle şeylerle itham edilen biri tarafından zâlimlikle suçlanmak ne kadar ironik. | Open Subtitles | أي مفارقة عندما يصفك رجُلاً كهذا بالقسوة رجُل مُتّهم بارتكاب فظائع كتلك |
| Lakabını düşünürsek belki de kaçırmak istemediği ironik bir fırsattı. | Open Subtitles | أقصد إعطائه لقب ربما كان وسيلة مفارقة لم يستطع تمريرها |
| Çok ironik. En yalnız olduğum anda bile, Bir düşman aramaya çalıştım. | Open Subtitles | هذه مفارقة حتى في العزلة النائية إستطعت إيجاد عدو لي |
| Bu kadar çok cami yapmış biriyle ilgili bir ironi daha vardı. | Open Subtitles | لكن كما كان الرجل وراء العديد من المساجد، كانت هناك مفارقة أخرى |
| Garip bir paradoks tarafından trafik akışımız robotik hâle geldikçe, devinimi de o kadar organik ve canlı olacak. | TED | وبسبب مفارقة غريبة، وكلما أصبحت شبكة حركة المرور ذاتية على مجال أوسع، كلما أصبحت حركتها حيوية ومحاكية للأسس العضوية. |
| - Aslında ironik bir durum. Seni hangi günler kimin alacağı konusunda tartışıyorlar. | Open Subtitles | إنه في الواقع مفارقة إنهما يتناقشا عمن يأخذك وفي أي يوم |
| Onun yuva kurma içgüdüleri hakkındaki tüm uyarılarına rağmen masaya getirdiği tek bir öğünü bile kaçırmaman biraz ironik. | Open Subtitles | أجد أنها مفارقة أن رغم تحذيرك من انها تنشر شباكها إلا أنك لم يفوتك وجبة واحدة من وجباتها |
| Bir hayvan ambulansının altında kaldı. Trajik ve ironik. | Open Subtitles | لقد صدمته شاحنة إنقاذ الحيوانات مأساة و مفارقة |
| Birinin Şef Holden'a böcek ilacı vermiş olması epey ironik. | Open Subtitles | انها مفارقة كبيرة أن أحد ما يقوم بإعطاء جرعة من المبيدات الحشرية للشيف هولدن |
| Polis ve uzmanların olduğu adli tıp konferansında cinayet. Çok ironik. | Open Subtitles | جريمة قتل في مؤتمر علوم أدلة جنائية بوجود شرطة وخبراء، يا لها من مفارقة. |
| İronik, değil mi? | Open Subtitles | يا لها من مفارقة ، أليس كذلك ؟ |
| Tüm bunlar çok ironik, Sayın Yargıç. | Open Subtitles | هنالك مفارقة كبيرة هنا يا سيدي |
| İronik olarak değil yani. Başka bir şey duymak ister misin? | Open Subtitles | ليست مفارقة أتودين سماع أمرٌ آخر؟ |
| Durumsal ironi; beklediğiniz şeyin tam tersinin gerçekleşmesidir. | TED | مفارقة الظرفية هي عندما تتوقع شيء معين، ولكنك تحصل على عكسه. |
| Hiç şüphe yok ki, içinde bulunduğumuz yerin giderek küçülüyor olması bir ironi. | Open Subtitles | لا شك أنها مفارقة أننا في مكان يزداد ضيقاً باستمرار |
| Dindeki ironi,gücünden dolayı, insanları gerçekte... dünyayı sona erdirecek... yıkıcı rotalara yönlendirmesi. | Open Subtitles | هناك مفارقة فى الدين لإنه وبسبب قدرته على تحويل مسار الإنسان إلى توجّهات مدمّرة قد يؤدّى بالفعل إلى نهاية العالم |
| Bu genç adam hayatı pahasına bile olsa bir paradoks yaratmaya kararlı. | Open Subtitles | .. هذا الفتى مصمم على صنع مفارقة حتى ولو كلفه ذلك حياته |
| Bu felsefi bir çelişki aynı ormanda bir ağaç devrildiğinde onu duyacak kimsenin olmaması gibi. | Open Subtitles | إنها مفارقة فلسفية كسقوط شجرة في غابة دون أحد في الجوار يسمعها |
| Normal bir ailenin ortanca çocuğu olmanın çelişkisi. | Open Subtitles | إنه مفارقة متناقضة وسط أسرة عادية. |
| ikisi de buradaysa bunu yapmak bir paradoksa sebep olabilir. | Open Subtitles | ربما يسبب الأمر مفارقة إذا كان هناك إثنان منهما |
| Ama her çelişkinin açıklaması da değiller. | Open Subtitles | لكن لا يمكن احتسابهم لكل مفارقة |
| - Paradoks. | Open Subtitles | مفارقة. |
| Yıldızlı parlak gökyüzünün altında yatıyorum. Bu hayatın vedasından korkmuyorum. | Open Subtitles | أكمن وراء نجماً لامعاً فى السماء أنا لا اخاف مفارقة هذه الحياة |
| Sosyologlar bu durumu yaşlanma paradoksu olarak tanımlıyorlar. | TED | الآن، يطلق علماء الاجتماع على هذا الأمر اسم مفارقة الشيخوخة. |