| Para dolu ayakkabı kutularından bir konteynır dolusu var, birinci sınıf malzeme satarlar - duyarlı biri mutlaka dahil olmalı. | Open Subtitles | انهم لديهم وعاء ملىء بالنقود فى صناديق الأحذية انهم يبيعون أجود أنواع المخدرات لابد أن يكون من بينهم شخص ماهر |
| Beyni limon suyu dolu bir salağın önsezilerine mi güveneceğiz? | Open Subtitles | أذهب على أساس حس باطنى لرجل عقله ملىء بالليمون ؟ |
| Dünya prenseslerle dolu ama, Ben bu somurtkana takılıp kaldım | Open Subtitles | العالم ملىء بالأميرات و أنا عالق هنا مع أميره غاضبه |
| Gerçek dünya, termodinamik dünya canlıdır çünkü kesinlikle değişimle doludur. | Open Subtitles | العالم الحقيقي، عالم الديناميكا الحرارية عالم حي، لإنه ملىء بالتغيرات. |
| Dünya fırsatlarla dolu. Sadece etrafına bak. | Open Subtitles | ان العالم ملىء بالفرص فقط القى نظرة حولك |
| Tanrım, bu ev bile papazlarla dolu! Onlardan kaçmam! | Open Subtitles | رباه , حتى هذا المنزل ملىء بالرهبان لا يمكننى الفكاك منهم |
| Bildiğin gibi ilk olarak ilaçlar, sonra kayıp ruhlarla dolu bir hastane. | Open Subtitles | يبدأون بالعقاقير المُخدرة, ثُمَّ مُستشفى ملىء بالأرواح الضائعة. |
| Bildiğin gibi ilk olarak ilaçlar, sonra da kayıp ruhlarla dolu bir hastane. | Open Subtitles | يبدأون بالعقاقير المُخدرة, ثُمَّ مُستشفى ملىء بالأرواح الضائعة. |
| Bu yer eter ve asetilen ile dolu, anladın? | Open Subtitles | المكان هنا ملىء بغازات الإثيلين والأسيتيلين, هل تفهم ؟ |
| Botlar, oyuncaklar, bira şişeleri vücut parçaları, kokain dolu comdomlar, yavru timsahlar. | Open Subtitles | الاحذيه ولعب الاطفال وزجاجات البيرة . أعضاء الجسم ، واقيات جنسيه ملىء كوكائين والطفل قليلا التماسيح. |
| Barışçı ve dengeleyici bir iblisin, dolu bir trene saldırmasına ne sebep olabilir? | Open Subtitles | ما ابذى يجعل شيطان مسالم بمهاجمة قطار ملىء بالركاب؟ |
| Yapamam, yapamam. Kafam. Sineklerle dolu. | Open Subtitles | لا أستطيع, لا أستطيع رأسى, إنه ملىء بالذباب |
| Katillerle dolu bir çalışma kampı. | Open Subtitles | معسكر الاشغال الشاقه ملىء بالعمل والكدح والسفاحين |
| Aldığımız adam şapka dolu bir kutuda tutuyormuş onu. | Open Subtitles | الرجل الذى إبتعناه منه حبسه فى صندوق ملىء بالقبعات الرثة |
| Bu, burası ruhlarla dolu dediğimizde aslında anlatmaya çalıştığımız şey değil midir? | Open Subtitles | أليس هذا جزءاً كبيراً مما نعنيه عندما نقول إن المكان مضطرب ملىء بالأرواح ؟ |
| Burası vahşi kadınlarla dolu. | Open Subtitles | لقد أخبرتك جيرى هذا القارب ملىء بالمفاجأت |
| Benimle evlenen erkeğe bir ev dolusu sağlıklı oğullar vereceğim. | Open Subtitles | سأعطى الرجل الذى يتزوجنى منزل ملىء بالأبناء الأقوياء. |
| Nerdeyse hiçbir takipçisi yoktu ve yaşamı bir vadi dolusu, .çağrısını kabul eden onbinlerce insanla tamamlanıyordu. | Open Subtitles | بلا أتباع تقريبا وها هى حياته تقارب على النهاية بوادى ملىء بعشرات الألاف من البشر |
| Muhtemelen yılanlar, yılan balıkları ve timsahlarla doludur. | Open Subtitles | إنه ملىء على الأرجح بالثعابين والأنقليس والتماسيح |
| Sycamore Streette size gösterdiğim ev piriz doluydu. | Open Subtitles | انتظر سيد كولمان هذا المكان الذى اعرضه عليك على شارع سايكمور الذى بالتاكيد ملىء بالسدادات |
| Sandığı görüp görebileceğin en şık kıyafetlerle doluymuş. | Open Subtitles | يقولون لى أن لديها صندوق ملىء بالملابس الانيقة |