| Dışarda parlak güneş ışığı varken görüntüyü yansıtmak bir sorundu. | TED | وكان معان قضية، عندما يكون لديك الكثير من أشعة الشمس الساطعة خارج. |
| Ne kadar güneş ışığı güvenli ve genel sağlığımız için en iyisini bulmayı nasıl becerebiliriz? | TED | كم من أشعة الشمس آمنة، كيف يمكننا نحتال على هذا لما هو أفضل لصحتنا العامة؟ |
| Aslında hepimiz güneş ışığı ve karbon dioksitten meydana geliyoruz. | TED | أساساً، جميعنا مصنوعون من أشعة الشمس وثاني أكسيد الكربون. |
| Hâlbuki bütün zenci çocukların ve beyaz çocukların hayatlarında çok az güneş ışığı görüyorum. | Open Subtitles | ومع ذلك أرى القليل جداً من أشعة الشمس في حياة كل الأطفال الصغار السود والبيض |
| ...Üzümleri susuz bırakarak ve aşırı güneşe maruz kalmalarını sağlayarak zayıf olan tohumları eleyip en güçlünün ve en iyinin hayatta kalmasını sağlıyorlarmış. | Open Subtitles | عن طريق حرمانه من الماء و إعطائه وفرة مفرطة من أشعة الشمس الآن , هذه الأعشاب تخرج ضعيفة |
| Rozanna'nın güneşe alerjisi varmış. | Open Subtitles | روزانا لديها حساسية من أشعة الشمس ، يا عزيزي |
| Seni ön cepheye gönderdiler... çünkü esasen güneş ışığı ve temiz hava alsın diye yapılmış... açılır kapanır tavanın vardı. | Open Subtitles | يرسل المرء للجبهات بسبب أسطح منازلهم المنحدرة والذي يعني بالظرف الطبيعية استقبال المزيد من أشعة الشمس والهواء العليل |
| Herbir mercan daha iyi güneş ışığı alabilmek için, birkaç milimetre büyüyebilmek uğruna savaşır. | Open Subtitles | مع المساندة بالحصول على أفضل مكان في الشمس كل شعب يناضل ضد جيرانه، للحصول على مزيد من أشعة الشمس |
| Bunu yapmalarının tüm nedeni, alglerine eşit oranda güneş ışığı sunmaktır. | Open Subtitles | السبب من انهم يفعلون ذلك هو لإعطاء كل طحالبهم جرعة متساوية من أشعة الشمس. |
| Ticari amaçla kullanıIan tüyler, güneş ışığı ve ultraviyolet ışınlara karşı korunur. | Open Subtitles | في الريش الصِناعي، فإنهم يُـحفظون من أشعة الشمس والأشعة فوق البنفسجيَّـة. |
| Biraz güneş ışığı ve taze havanın iyileştiremeyeceği bir şey yoktur. | Open Subtitles | ليس هناك شيء من هواء نقي وقليل من أشعة الشمس يمكنه أن يشفيك |
| Evet, o bulutlu bir günde aradan süzülen bir güneş ışığı sadece. | Open Subtitles | نعم، إنها لطيفة كبصيص من أشعة الشمس في يوم غائم |
| Çok az olsa da Dünya'nın ekseni kaydı, böylece güneş ışığı daha fazla alana ulaştı. | Open Subtitles | بشكلٍ غير ملحوظ، تميل الأرض قليلاً لتحصل على المزيد من أشعة الشمس |
| İşte burada, varlığımın karanlık girdabında bir güneş ışığı. | Open Subtitles | ها هي، شعاع من أشعة الشمس في الفراغ المظلم من وجودي |
| Evvel zaman içinde cennetten bir damla güneş ışığı düşmüş... | Open Subtitles | كان يا ماكان قطرة واحدة من أشعة الشمس تجعلك تشعر بالنعيم |
| Barselona'nın bu alanının karakteristiği sıkı ızgara deseni, ortak avlusu olan binalardır ve bu sekizgen kesişimler daha fazla güneş ışığı, daha iyi havalandırma ve sokak düzeyinde ek park yeri sağlıyor. | TED | تمتاز هذه المنطقة في برشلونة بنمط شبكي دقيق، والشقق ذات الأفنية العامة والتقاطعات ثمانيّة الأضلاع والتي تسمح بدخول بمزيد من أشعة الشمس والتهوية الجيدة ومواقف سيارات إضافية في مستوى الشارع. |
| Burada bir güneş ışığı vardı. | Open Subtitles | كان هناك شعاع من أشعة الشمس هنا |
| 500 metre aşağıya ve en berrak tropikal sulara bile sadece çok az güneş ışığı geliyor - | Open Subtitles | ...على عمق 500 متر ..وحتى في أصفى المياه الاستوائية ..فإن ما يبقى من أشعة الشمس |
| Ben şu ana dek gün aldığım ve bitirdiğim tüm yaşlarımdayım, sizin gibi. Ama yine de bir şeyi itiraf etmeliyim, keşke 60'lardaki cilt bakımı trendlerini uygulamasaydım. Bu trend, güneşe mümkün olduğunca çok maruz kalmayı ve bunu yaparken de bol bol bebek yağı sürmeyi ve alüminyum folyoyu da reflektör olarak kullanmayı gerektiyordu. | TED | عشتُ في كل مراحل عمري في أي وقتٍ مضى، وكذلك أنتم، ومع ذلك لستُ قادرة على ترك جانبًا ما قد يكون مساعدًا في حالة لم أتبعه قواعد الرعاية بالبشرة في سن الستينيات والتي تتضمن الحصول على أكثر ما يمكنُ من أشعة الشمس بينما أنتَ ملطخ في زيت خاص للأطفال وتنعمُ بالوهج العاكس لرقائق القصدير. |
| Herkes biraz güneşe çıksın. | Open Subtitles | ليتعرض الكل للقليل من أشعة الشمس |