| Bilirsiniz işte, genç çocuklar, zayıf genç çocuklar gençken zayıfsan, hayat sana güzel. | Open Subtitles | وبعض الناس, حياتهم أفضل فالصغر كمراهق, مراهق نحيف حياة مراهق نحيف هي الأفضل |
| Manken olmak için esir kampından çıkmış gibi zayıf olmana gerek yok. | Open Subtitles | ليس عليك بأن تكون تحت سجن مخيم نحيف لكي تكون عارض ازياء |
| Şimdi anlıyorum ki dört kat merdiven çıkmak seni zayıf tutuyormuş. | Open Subtitles | الآن عرفت هذه الدرجات الأربعة للدرج هو ما يجعلك نحيف للغاية. |
| Silahlarından korkmam, Çünkü silahları olmadan... sıska bir veremden başka bişey değilsin. | Open Subtitles | لا تخيفني تلك الأسلحة لأنك بدون تلك الأسلحة لست إلا شخص نحيف |
| Senin gibi böyle sıska, uyuz tipli birisinden ne isteyebilirim ki? | Open Subtitles | ما الذي سأريده من نحيف بعينين كالحشرات مثير للشفقة مثلك ؟ |
| Esmer, ince yüzlü bir adam, yara izi olan ve yeşil gözlü. | Open Subtitles | رجل اسمر ، نحيف الوجه ذو ندبة ، وعيون بنية |
| Bir yandan, can sıkıcı bir biçimde zayıf ve inanılmaz derecede yakısıklı bir kocam var. | TED | من ناحية لدي زوج نحيف بشكل مُزعج ووسيم جداً |
| Biri uzun, kısa boylu, diğeri zayıf ve şişman. Çok gerginim, ne dediğimi bilmiyorum. | Open Subtitles | واحد طويل وقصير و الآخر نحيف وسمين أنا متوتر جداً ولا أعرف ماذا أقول |
| Bir çağdaş yazar demiş ki, "her şişman adamın içinde, bir zayıf adam..." "...dışarı çıkmak için uğraşır durur." | Open Subtitles | لقد قال كاتب حديث أن فى داخل كل رجل بدين يوجد رجل نحيف يكافح للخروج منه |
| Biraz uzun boylu ve zayıf görünüyor ama senin bu konudaki üstün bilgine boyun eğiyorum. | Open Subtitles | يبدو نحيف المظهر لكني أنحني أكبارا لمعلوماتك المتفوقة |
| Onlara baktığın zaman, içlerindeki zayıf insanı görebilirsin. | Open Subtitles | ولكن عندما تنظر اليهم . تستطيع أن ترى شخص نحيف داخله |
| Diyetleriyle ünlü Camp Palisades bölgesi, zayıf bir vücut garantisi veriyor. | Open Subtitles | في مخيم باليسيد، طعام حميتنا مضمون على ان يجعلك نحيف |
| Ben iyi komplo teorilerine çok zayıf olsalarda hiçbir zaman karşı değilimdir, Christian | Open Subtitles | أَبَداً مضادُّ إلى نظرية المؤامرة الجيدة، كريستين، لكن حتى بأنّ ه نحيف إلى حدٍّ ما. |
| - Ben onlarla dövüşemem. Ben sıska Danny Glover'ım unuttun mu? | Open Subtitles | أنا لا أستطيع أن أضرب هؤلاء الشباب أنا حقا نحيف للغاية |
| - Ben onlarla dövüşemem. Ben sıska Danny Glover'ım unuttun mu? | Open Subtitles | أنا لا أستطيع أن أضرب هؤلاء الشباب أنا حقا نحيف للغاية |
| Onun gibi sıska bir vücudum olmaması şişman olduğum anlamına gelmez! | Open Subtitles | لمجرد أنني لا أمتلك جسداً نحيف المؤخرة لا يعني أنني بدينة |
| İnce olan beni duydu ve her şey alt üst olmaya başladığında beni buraya getirdi. | Open Subtitles | نحيف استمع لي، و أحضرني إلى هنا عندما بدأ كل شيء بالتفجير. |
| Günün birinde kocaman, şişman bir kadın olacağım; ufacık, cılız bir de kocam olacak. | Open Subtitles | و ذات يوم ساُصبح إمرأة بدينه ثم أتزوج من شخص نحيف |
| "Çok zayıfım, çok kalitesiz bir yemek yapacağım" oldu. | Open Subtitles | أنا نحيف جداً، ولن أكفي لأشباعه. |
| Sadece çok boy attın ve korkunç derecede sıskasın diyorum. | Open Subtitles | كل ماقلته هو انك نحيف للغاية وهذا امر غير جذاب |
| Kız gibi zayıfsın. Vücudunda kas kalmamış. | Open Subtitles | انظر لنفسك أنت نحيف كقصبة لا تملك أي عضلات |
| Biraz zayıftı. | Open Subtitles | هو نوعا ما هو نوعا ما نحيف |
| Yarısında kopacak incecik plastik bant gibi. | Open Subtitles | يبدو شكله كأن شخص نحيف مطاطي على وشك أن ينقسم إلى نصفين |
| Biraz inceymiş. | Open Subtitles | سبب أخر يمكننا أن نحتفل به. أوه , أنه نحيف. |
| Hapse gidemem. Bak ne kadar sıskayım. | Open Subtitles | انا لا استطيع دخول السجن انظر كم انا نحيف |
| Dedi ki, sen yem olabilecek kadar zayıfmışsın. | Open Subtitles | لقد قال أنك نحيف للغاية لدرجة أنك تصلح كطعم للأسماك |
| Zayıflamışsın. | Open Subtitles | أنت نحيف جداً ألا تطعمك زوجتك؟ |