| Ancak aynı zamanda açıktan kapalıya muazzam bir hareket de olacak. | TED | و لكن أيضا سيصبح هناك حركة هائلة من المفتوح إلى المغلق |
| Bu da son derece hızlıdır, ve muazzam miktarda kütleyi dışarı atarlar. | Open Subtitles | وهذه بالطبع سرعة فائقة وهي تفقد فى ذلك كمية هائلة من المادة |
| Uzaya muazzam miktarda gaz ve toz saçarak devasa bir nebula oluşturacak. | Open Subtitles | وستقذف بكميات هائلة من الغاز والغبار الى الفضاء،لتتشكل على هيئة سُدُم عملاقة |
| Bu yaklaşıma, yaşayan organizma içinde biyoreaktör adını verdik ve bu yaklaşım sayesinde çok büyük miktarlarda kemik ürettik. | TED | وهذه المقاربة ندعوها المفاعل حيوي داخل الكائن الحي، وقد استطعنا أن ننتج كميات هائلة من العظام باستخدام هذه الطريقة. |
| Yüklediğiniz program çok büyük miktarda makine kodunu yeniden yazdı. | Open Subtitles | البرنامج الذى أدخلته أعاد كتابة كميات هائلة من لغة الآلة |
| Çamur bloklarının pişirilmesi sırasında devasa boyutlarda kül elde ettik. | TED | أثناء عملية حرق قوالب الطين، نتج عن ذلك كمية هائلة من الرماد. |
| Bilgisayarın muazzam büyüklükte bir coğrafik bilgiyi sosyal medya verisini ve yardım organizasyonu bilgisini birleştirmesi lazımdı ki bu soruyu cevaplayabilsin. | TED | كان على الحاسوب أن يدمج مجموعات هائلة من المعلومات الجيومكانية معلومات من مواقع التواصل الاجتماعي ،معلومات إغاثية للإجابة عن هذا السؤال. |
| büyük maymunların koltuk altları salgı bezleriyle kaplıdır. Bunlar sürekli olarak muazzam ölçülerde koku molekülleri üretirler. | TED | القردة العليا لديها هذان الإبطان مليئان بالغدد الإفرازية تنتج الروائح في كل وقت، أعداد هائلة من الجزيئات. |
| Bu olay muazzam miktarda ışık yansıtıyor. | TED | وهذا يتسبب في انبعاث كمية هائلة من الضوء. |
| Midyeler ve diğer çift kabuklu yumuşakçalar, muazzam ölçüde su filtre ederler. | TED | بلح البحر وذوات الصدفتين يقوم بتنقية كميات هائلة من المياه. |
| Son 20 yılda, 400'ün üzerinde ölü alan yaratıldı. Deniz yaşamının muazzam kaynakları ölüyor. | TED | أكثر من 400 من المناطق الميتة الجديدة تم إنشاؤها في السنوات ال 20 الماضية، مصادر هائلة من الحياة البحرية. |
| Bu veriyi sese dönüştürme kabiliyeti, astronomiye muazzam bir dönüştürme gücü verir. | TED | هذه القدرة على تحويل البيانات إلى صوت تمنح علم الفلك قوة هائلة من التحول. |
| muazzam miktarda atık üretiyorlar, yakın bölgeleri kirletiyor ve potansiyel olarak vahşi türlere hastalık yayıyorlar. | TED | تخلّف كميات هائلة من النفايات، ملوثةً المناطق المحيطة وربما ناقلةً الأمراض إلى الأنواع البرية. |
| Dedi ki; bu beş dakika bitmez tükenmez bir süre, büyük bir servetmiş. | Open Subtitles | قال بأن تلك الدقائق الخمس بدت له كمدة لامتناهية ثروة هائلة من الزمن |
| Dünyadaki her sokak köşesinde kahve bol olması için, alttaki emekçi halk ile sanayi arasında büyük bir bağ var | Open Subtitles | للحصول على قهوة وفيرة بكل زاوية شارع في العالم لديك سلسلة هائلة من الصناعة مع عمالة بائسة في الجزء السفلي |
| Kendini 200 metreden boşluğa bırakmak büyük cesaret gerektiren bir iş. | Open Subtitles | رمي نفسك من علو 200 متر يتطلب قفزة هائلة من الإيمان. |
| Bu kocaman bölgede büyük lav tabakaları ve nehirleri binlerce yıl boyunca yandı. | Open Subtitles | عبر تلك المنطقة الشاسعة صفائح و أنهار هائلة من الحمم دامت لآلاف السنين |
| Intel süper bilgisayarların çalıştırdığı devasa bir veri merkezine muazzam miktarda bilgi gönderen yüzlerce kamera yerleştirdik. | TED | استخدمنا مئات الكاميرات، التي تبعث كمية هائلة من المعلومات، لمركز ضخم للبيانات يعمل بواسطة أجهزة حاسوب إنتل الخارقة. |
| Buradayım çünkü devasa bir çöp topu tam üzerimize geliyor. | Open Subtitles | كلا. وإنما أتيت لأن هناك كرة هائلة من القمامة تتوجه صوبنا مباشرةً. |