| Sorun değil. Maçı kazandık. Önemli olan bu. | Open Subtitles | لا بأس لقد ربحث اللعبة هذا هو الشيء الرئيسي |
| Önemli olan bu. Tabii. Onu tutukladılar, buna inanabiliyor musun? | Open Subtitles | هذا هو الشيء الاهم لقد اعتقلوها هل تصدق هذا؟ |
| Bu dünyada seni bir yerlere götürecek olan tek şey bu. | Open Subtitles | هذا هو الشيء الوحيد الذي سيوصلكِ إلى أي مكان في العالم |
| Bunu yapmamız gerek, ki doğru olan da bu. | Open Subtitles | يجب أن نفعلها و هذا هو الشيء الصحيح لنفعله , و لا شيء سيء سيحصل عندما تقوم بالأمور الصحيحة |
| Bende tost yapmaya başladım çünkü yapmayı bildiğim tek şey o. | Open Subtitles | لذا فأعددت شطائر الجبن لأن هذا هو الشيء الوحيد الذي أجيد إعداده |
| - Yaptığımız yapılabilecek en doğru şeydi, - Ama zavallı kadıncağız, Tina? | Open Subtitles | كان هذا هو الشيء الصحيح الذي ينبغي عمله لكن تلك المراة، تينا؟ |
| Tam olarak mutlu olmam için eksik olan şey de bu zaten. | Open Subtitles | هذا هو الشيء الوحيد الذي ينقصني لتحقيق السعادة الكاملة |
| İşte Olay da bu, önceleri hiçbir şey bulamadım. | Open Subtitles | انظر حسنا ، هذا هو الشيء ، لم أستطع التفكير في أي شيء في البداية. |
| Sorun da bu işte. Geleceğini hep çocuklarla düşünmüşsün. | Open Subtitles | حسناً, هذا هو الشيء مستقبلك دائما كان ممتلئاً بالأطفال |
| Sizin gibi heriflerden beni üstün kılan bir şey var. Kadınım beni severdi. Aramızda gerçek bir şeyler vardı. | Open Subtitles | هذا هو الشيء الذى أتميز بهِ على شخصٌ مثلك إمرأتي تُحبني ، لأن بيننا شيء حقيقيّ. |
| Bak, blog yazarlığının güzel tarafı da bu. | Open Subtitles | أرأيت؟ هذا هو الشيء الرائع جداً في المدوّنات. |
| Yani doğru olan bu, sen ve ben. | Open Subtitles | .أقصد، هذا هو الشيء الصحيح، أنا وأنتِ |
| Yani doğru olan bu, sen ve ben. | Open Subtitles | .أقصد، هذا هو الشيء الصحيح، أنا وأنتِ |
| Asıl önemli olan bu. | TED | هذا هو الشيء الرئيسي. |
| Bize göstermeyi isteyip havalı dediğiniz şey bu muydu yani? | Open Subtitles | هل هذا هو الشيء الرائع الذي أردت أن ترينا إياه؟ |
| Bu dünyada seni bir yerlere götürecek olan tek şey bu. | Open Subtitles | هذا هو الشيء الوحيد الذي سيوصلكِ إلى أي مكان في العالم |
| Önemli olan da bu, değil mi? | Open Subtitles | هذا هو الشيء المهم،هل هذا صحيح؟ |
| Abed iyi vakit geçiriyor gibi, önemli olan da bu zaten. | Open Subtitles | يبدو بأن (عابد) يقضي وقتاً ممتعاً و هذا هو الشيء المهم |
| Beni tehdit edebileceğin tek şey o. Dikilme sorununa sen sebep olmadın. | Open Subtitles | هذا هو الشيء الوحيد الذي يمكنك تهديديّ به، لم تُحدثي اضطراب الخيوط ذاك |
| Yani, bir bakıma bir fuarda yapabileceğiniz en ciddi şeydi. | TED | أعني، بطريقة ما أن هذا هو الشيء الأكثر خطورة يمكنك أن تفعل في معرض. |
| - Canımı asıl sıkan şey de bu. - Gülmeli miyim ciddi mi durmalıyım? | Open Subtitles | هذا هو الشيء الذي أنا قلقة بشأنه، هل أبتسم أم أبدو جادّة؟ |
| Olay da bu. Kaza falan değilmiş. | Open Subtitles | هذا هو الشيء هذا لم يكن حادثًا |
| Kaç kişi olduklarını bilmiyorum ama Sorun da bu. | Open Subtitles | أنا لا أعرف إذا كان هناك العديد منهم ولكن هذا هو الشيء الحقيقي |
| Akvaryumdaki dostun için yapabileceğin tek bir şey var. | Open Subtitles | هذا هو الشيء الوحيد الذي يمكنك فعله لأخ في حوض سمك |
| - İşin komik tarafı da bu. | Open Subtitles | حسناً, هذا هو الشيء الغريب |