| Örneğin, üç ayrıcalık türü olabilir: zengin, beyaz ve erkek. | TED | يمكن أن يكونوا على سبيل المثال ثلاثة أنواع من الامتيازات: غني وأبيض وذكر. |
| Bütünüyle kadınlar bağlamına geçersek üç ayrıcalık türümüz artık zengin, beyaz ve trans-olmayan olur. | TED | لذا يمكننا الانتقال إلى سياق كامل من النساء، والآن يمكن أن تكون امتيازاتنا الثلاثة هي: غني وأبيض ومتوافق الجنس. |
| Kırmızı olan ve etrafı siyah beyaz olan şey nedir? | Open Subtitles | ما.. ما... ما هو ذلك الشيء لونه أسود وأبيض وأحمر؟ |
| Eğer size daha da ilginç gelmesini sağlamağa çalışacaksak, efendim, ikinizin iki siyah beyaz dondurmalı sodanın keyfini çıkardığunuzu söylemem gerekiyor. | Open Subtitles | فلو كنت سأجعل الأمر أكثر اهتماماً لك قد أقول أنكما كنتما تتمتعان بكوبين من صودا الآيس كريم أسود وأبيض |
| Gençler. Her şeyin siyah ya da beyaz olmasını istiyorlar. | Open Subtitles | إنهم شبان، ويريدون أن يكون كل شيء أسود وأبيض |
| Bu hayatımda gördüğüm en beyaz göz beyazı. Fırçalıyor musun? | Open Subtitles | الجزء الأبيض فيهما، وأبيض لون رأيته في حياتي هل تستعملين خيط تنظيف الأسنان؟ |
| Öyle düşünüyorsunuz çünkü beyaz ve zenginsiniz... ve herkesi her şeyle suçlayabileceğinizi mi düşünüyorsunuz? | Open Subtitles | أتظن لأنك ثري وأبيض تستطيع اتهامنا بأي شيء؟ |
| Hayatının minör anahtarda bir çello eşliğinde siyah beyaz görüntü olarak sonlanmasını istemezsin. | Open Subtitles | أنت لا تريد حياتك أن تصفّي كفلم فلم أخبار أسود وأبيض أحرز بتشيلو في مفتاح بسيط. |
| Gri tonlarını çıkarıp, sadece sihay beyaz basmak demek. | Open Subtitles | هو عندما تَأْخذُ كُلّ مِقياس رماديِ وأنت تَطْبعُه كأسود وأبيض صافي. |
| Seni siyah beyaz bir monitörde çok uzaktan görüyorum. | Open Subtitles | من الصعب اخبارك. أراقبك على شاشة مراقبة أسود وأبيض لمدة طويلة |
| Bak, dünyada her şey siyah beyaz değildir. | Open Subtitles | أنظر بالعالم الامور ليست أسود وأبيض دائماً |
| Sıkıcı, koyu, siyah ve beyaz yazılan bu uyarı aslında bu küçük, düzenli ölüm askerlerinin, seni öldürmeye çalıştığını belirtiyor. | Open Subtitles | جملة مكتوبة بخط أسود وأبيض عريض و ممل أن جنود الموت النحيفة هذه تحاول قتلك في الحقيقة |
| Siyah ve beyaz olmanın başa bela olduğu günlerde, birimiz siyah, birimiz beyazdık. | Open Subtitles | لقد كنا أسود وأبيض حينما كانت تلك ما تزال مشكلة كبرى |
| Kırmızı, beyaz ve mavi. İkisi ihanete uğradı. | Open Subtitles | أحمر وأبيض وأزرق، الكثير من اللون الأحمر. |
| Siyah beyaz noktalarla kaplı olacak heryer. Mükemmel olacak o zaman. | Open Subtitles | سأصبغه بنقاط البولكا أسود وأبيض سيكون رائع جدا |
| Ama burada kahverengiyle karışmış mavi ve beyaz boya var. | Open Subtitles | ولكن هنالك لون أزرق وأبيض أيضاً خلطت باللون البني يعني أنها بنية الآن |
| Şu an kahverengi olduğu ama aslen beyaz ve mavi boyalı olduğu anlamına geliyor. | Open Subtitles | ولكن الصبغ الأساسي لها كان أزرق وأبيض البيضاء مميزة جدا والأزرق في واقع الأمر |
| Kırmızı, mavi ve beyaz renkli. Bayılacaksın. | Open Subtitles | سوف تأتي بأحمر وأبيض وأزرق سوف تحب ذلك حقاً |
| Federale benziyordu. Uzun boylu, beyaz, 45 yaşlarında. | Open Subtitles | كفيدرالي، طويل ومهندم وأبيض وعمره مايقارب ال45 |