| Sakın aklınızdan çıkarmayın fırtınalı bir gecede, şimşekler çakıyor, gök gürlüyor ve yağmur bardaktan boşanırcasına yağıyorken. | Open Subtitles | فى ليلة عاصفة، بينما البرق يتحطم والرعد يزأر والأمطار منهمرة كطلقات الرصاص |
| yağmur yağıyordu ve ben onu çamurda sürükledim. | Open Subtitles | والأمطار كانت تهطل بغزارة فقمت بجرها عبر الوحل |
| Odamdaki telefon çalışmıyor. yağmur yağıyor. | Open Subtitles | الهاتف الذي في غرفتي لا يعمل, والأمطار تهطل |
| Küresel ısınma, asit yağmuru, milli borçlarımız... | Open Subtitles | ظاهرة الاحتباس الحراري ، والأمطار الحمضية ، الديون الوطنية... |
| Bu kuşlar habercilerim bana vaad ettikleri taşları, gökyüzünü ve yağmuru hatırlatmaları için buradalar. | Open Subtitles | تلك الطيور هي رُسليِ... تُرسل لتذكير الصخور والسماء والأمطار... بوعدهم القديم. |
| Şelaleler, su buharı bulutlar, yağmur su kaynakları, ırmaklar denizler, okyanuslar ve buzullar... | Open Subtitles | الشلالات ، وبخار الماء الغيوم ، والأمطار الينابيع والأنهار |
| Yorganına sarılmış, dışarıda yağmur yağıyor, fırında çörekler pişiyor. | Open Subtitles | ملفوف في الغطاء والأمطار تهطل بالخارج وهناك كعك موفين دافئ بالفرن |
| Gece boyunca şiddetli rüzgar ve yağmur bekleniyor. | Open Subtitles | الرياح العنيفة والأمطار الغزيرة متوقّعة ليلا. |
| Milyonlarca yıldır kayaların arasından gelen yağmur suyu okyanusa bir yol bulmak için taşları eritiyor. | Open Subtitles | ملايين السنين والأمطار تهطُل ، قاطعة طريقها عبر الصخور للأسفل مُحاولاً إيجاد طريقها إلى البحرُ |
| Bir hidrolojik dolaşım başladı ve takip eden milyonlarca yıl boyunca, buharlaşan su ve yağmur Dünya'nın kayalık yüzeyini erozyona uğrattı. | Open Subtitles | وتم تحديد الدورة الهيدرولوجية في الحركة وعلى مدى ملايين السنين اللاحقة، التبخر والأمطار تآكل السطح الصخري من الأرض |
| Timsahlar, yılanlar, zehirli kertenkeleler solucanlar eşliğinde, sağanak yağmur altında balçık çamurları aştım. | Open Subtitles | تَجاوزتُ ذلك الطين العفن، والأمطار التي تهطل طوال الوقت قابلتني التماسيح، والثعابين، والسحالي السامة، والديدان |
| Okyanuslar, ormanlar, hayvanlar, böcekler, yağmur. | Open Subtitles | المحيطات و الغابات، الحيوانات والحشرات، والأمطار. |
| Süpermarketten geliyorum. Çok yağmur yağıyor. | Open Subtitles | كنت خارجة من السوبرماركت والأمطار غزيرة |
| Evet, rüzgar ve yağmur iyi oldu. | Open Subtitles | بالفعل الرياح والأمطار كانت جيده |
| Rüzgar esiyor, yağmur hâlâ soğuk. | Open Subtitles | الرياح تهب، والأمطار باردة |
| yağmur yerleri iyice yumuşatmıştır. | Open Subtitles | والأمطار جعلت الأرض لينة |
| Ve yağmur çiçeklerin büyümesini sağlar... | Open Subtitles | والأمطار سوف تجعل الزهور تنمو |
| Küresel ısınma, asit yağmuru ve diğer çevresel zararlara neden olan yanıcı maddelerinin kullanımına engel olabilecek çevre dostu bir güç kaynağıdır. | Open Subtitles | مثل النفط أو الفحم، فهيَ وحدها الطاقة البديلة. بالإضافة إلى ذلك، يُمكنها الحدّ منْ استخدام الوقود القابل للإشتعال، وتقليل الإحتباس الحراري والأمطار الحمضية والأضرار البيئية الأخرى. |