| Zamanla, silahlarımız olacak, ve bizi zafere ulaştırmaya yetecek kadar yiyecek ve içeceğimiz. | Open Subtitles | بمرور الوقت، سيكون عندنا أسلحة والطعام والشراب الكافي طوال المدة حتى بلوغ النصر |
| Yüzünde yiyecek varken ya da fermuarın açıkken etrafta dolaşmana izin vermem. | Open Subtitles | لا أريدك أن تتجول والطعام في وجهك أو أن زر بنطالك مفتوحاً |
| D güvertesi, resepsiyona ve yemek salonuna bakmanızı istiyorum. | Open Subtitles | أريدكم أن تستكشفوا الطابق الرابع حيث قاعة الاستقبال والطعام. |
| Ama akşamüstü namaz kılmak ve yemek yemek için geri döner, sonra tekrar dışarı çıkar. | Open Subtitles | ولكنه سيعود عند المغيب من أجل . الصلاوات والطعام ، ثم سيخرج مرة أخري |
| Tayland yemeği sipariş etmemiz gerek çünkü çok açım ve buradaki Yemekler felaket. | Open Subtitles | يجب أن نطلب طعام تايلندي أو ماشابه لأنني أتضور جوعاً والطعام هنا سيء |
| Joe'larda bizde olmayan iki şey var para ve güzel yiyecekler. | Open Subtitles | فكر في الأمر المطعم فيه أمران ليسا عندنا المال والطعام الجيد |
| küçük sandallarında sadece en temel seyir donanımları ve sınırlı yiyecek ve su taşıyorlardı. | TED | كلّ ما حملوه على قواربهم الصغيرة لم يتعدَّ آلةً ملاحيّة بدائيّة وكميات محددودة من الماء والطعام. |
| Danışmanlık, yiyecek, barınak sağlıyorlar, sağlayamazsalar da, şehirde yardımcı olabilecek birini tanıyorlar. | TED | ويوفرون الاستشارة والطعام والمأوى، وحتى إن لم يقوموا بتوفير ذلك، فهم يعرفون أشخاصًا سيوفرونه. |
| Yoksulların eşyaya gereksinimi vardır diye öğretildiğini hatırlıyorum, yiyecek, giyecek, barınma gibi sahip olmadıkları nesnelere. | TED | اتذكر انني تعلمت حينها ان الفقراء هم من يحتاجون الامور المادية مثل الملابس والطعام والمأوى .. التي لا يملكونها |
| Orada, ikimiz için yeterince yiyecek bulamayacağımız zamanlar olacak. | Open Subtitles | سيكون الوضع حينها غير مناسب والطعام لن يكفي شخصيـن |
| İşe her zaman geç kalırlar ama tabi şimdi bedava içki ve yemek var. | Open Subtitles | دائما يتاخرون عن العمل ، لكن يأتون على الوقت للشراب والطعام المجاني |
| Tatlım, o tamamen şeker ve yemek boyası. | Open Subtitles | لا يا عزيزتي، لقد لوّنتي كل السكر والطعام |
| Biri zaten su ve yemek getirmişti. | Open Subtitles | لقد سبق وأتى أحدهم بالماء والطعام من أجلي |
| Bana nişastalı yiyecekler ile güzel ve rahatlatıcı Yemekler pişirerek kederin azaltılabileceği öğretildi. | Open Subtitles | لقد تعلمت كيف أصرف الحزن بالخبز الجيد والطعام المريح وبالتالي الكثير من النشويات |
| Yemekler ağzımızda küle dönüşüyor ve zevk veren tüm arkadaşlar bile şehvetimizi dindirmiyordu. | Open Subtitles | والطعام يتحول إلي تراب بأفواهنا ولم يعد أي شيء يشبع شهوتنا |
| Yürüyün dostlarım! yiyecekler orada. | Open Subtitles | لا احد بالقرب, والطعام هناك مثلما قال الشريف. |
| Soluduğumuz hava, tükettiğimiz besin, hepsi başka canlılar tarafından oluşturulan şeyler. | Open Subtitles | الهواء الذي نتنفسه، والطعام الذي نأكله تكونا من أشكال أخرى للحياة. |
| Oteli, yiyecekleri, her şeyi sevdim fakat işler istediğim gibi gitmiyor. | Open Subtitles | لقد أحببت الفنادق والطعام وكل شيء، ولكن الأمور لا تجري كما أردتها |
| Su ve yiyeceğe ihtiyacı olan binlerce mülteci sınırda toplanmıştı. | Open Subtitles | لقد وصل آلاف النازحين إلى الحدود وهم في حاجة ماسة للماء والطعام |
| Temiz suya erişimleri var, fakirler için yemekleri var ve sıtmanın kökünü kurutmuşlar. | TED | فمصر أمنت المياه النظيفة, والطعام للفقراء. وتخلصوا من الملاريا. |
| Oradaki insanlarla, kültürle, toprakla, yemeklerle güçlü bağlarımız vardır. | TED | ففيها نشعر باتصالنا بالناس، والثقافة، والأرض، والطعام. |
| Onların hayatlarını ve yemeklerini paylaştıkları, amca ve teyzeleri olabilirsiniz. | Open Subtitles | ستكونوا هناك كعمة وعم جزء من الحياة والطعام |
| Size, üç günlük yemek ve kalacak yer borcum var. | Open Subtitles | أنا مدين لك على ثلاثة أيام الاقامة والطعام .. |