| Gözden uzak ve beladan uzakta durabileceğim bir kadın sığınma evi her zaman vardı. | Open Subtitles | كانت دائما هناك جمعية الشابات المسيحيات حيث ابقى بعيدة عن المشاكل وبعيدة عن الانظار |
| Bilirsin,onu mutlu, ve senden uzakta tutacak. | Open Subtitles | كما تَعلمين , ليبقيها سعيدة وبعيدة عن كاهِلكِ |
| Çok yakın, ancak bir o kadar da uzakta hissediyorum | Open Subtitles | أشعر أني قريبة منك وبعيدة في نفس الوقت |
| Onların birinci önceliği şehirden uzak ve neredeyse tamamen dış dünyadan kopmuş bir çiftliği kontrol altında tutmanın zorluğu. | Open Subtitles | اعتراضهم الأساسي هو حقيقة كون المزرعة منعزلة تقريبا وبعيدة عن البلدة، سيجعل التحكم فيها من الصعوبة بمكان. |
| En az iki bitişik yatak odası hafif çaplı ve kesinlikle sokaktan uzak olsun. | Open Subtitles | وعلى أقل تقدير، غرفتين مجاورتين. شيئاً بقدر هذا الحجم، وبعيدة عن الشارع تماماً؟ |
| Strasser'den de mümkün olduğunca uzak olsun. | Open Subtitles | وبعيدة ما أمكن عن طاولة ستراسر؟ |
| Tek bir lezyon var. Üstelik bağırsaklardan çok uzakta. | Open Subtitles | هناك فقط آفة واحدة وبعيدة عن أمعائها |
| Apartmanım çok uzakta ve çok ufak. | Open Subtitles | فشقتي صغيرة وبعيدة |
| Buradan uzakta. | Open Subtitles | وبعيدة عن هنا. |
| Daha doğal, açık alanlarda olmayı arzular oldum. İnsanların, "çok soğuk" "çok uzak" ve "sörf yapmak için çok tehlikeli" diye gözardı ettikleri yerleri aramaya koyuldum ve bu meydan okuma beni heyecanlandırdı. | TED | وبدأت أشتاق إلى الأماكن البرية والمساحات المفتوحة، ولهذا بدأت البحث عن أماكن استبعدها الآخرون لأنها باردة جدًا وبعيدة جدًا وخطرة جدًا لركوب الأمواج، وكان هذا التحدي يحفزني للغاية. |
| Şerefine, uzak ve yakın tüm aile üyelerinin. | Open Subtitles | نخب , إلى العائلة قريبة وبعيدة |
| uzak ve bilinmeyen bir ülkede yaşıyorum. | Open Subtitles | {\pos(192,220)} أنا أعيش في دولة غريبة وبعيدة |
| Strasser'den de mümkün olduğunca uzak olsun. | Open Subtitles | وبعيدة ما أمكن عن طاولة ستراسر؟ |
| Yakın olsun, uzak olsun, özel jetiyle gidiyor. | Open Subtitles | بطائرته الخاصة الى أماكن قريبة وبعيدة... |