| Eğer tam güçle gelirlerse ve bu sefer gelmemeleri için bir neden yok... | Open Subtitles | إن أتوا بقوّة كاملة... ولا سبب يدعونا لعدم توقع ذلك... |
| Kimse kim olduğunu bilmiyor. Bilmeleri için bir neden yok. | Open Subtitles | لا احد يعلم من تكون ولا سبب لأن يعلمو |
| Onu canlı tutmak için bir neden yok. | Open Subtitles | ولا سبب يدفعني للإبقاء على حياتها |
| Ayrıca, ölüm raporuna göre olay yerinde cinayete dair bir şey yok dolayısıyla, kısa otopsiden daha fazla bir şey yapmak için sebep yok. | Open Subtitles | أيضاً الجنائية بلغت أن لا شيء في المشهد يؤكد فعل فاعل ولا سبب للقيام بأكثر |
| Pekâlâ, Tarla Grant oldukça düzgün bir hayat sürmüşe benziyor. İntihar için görünür bir sebep yok, o yüzden şimdilik dava açık kalsın. | Open Subtitles | حسناً، بدا أنّ لـ(تارلا غرانت) حياة كريمة، ولا سبب ظاهراً للانتحار |
| Birbirimizi tanımamamız için hiçbir neden yok. | Open Subtitles | ولا سبب يمنعنا من التعرف على بعض |
| Aptal olmak için bir neden yok. | Open Subtitles | ولا سبب لتكون مغفلاً |
| Burada uyum yok neden yok, ... | Open Subtitles | ليس هناك قافية ولا سبب ولا... لا بأس. |
| Elena için oradaydım. İşim bitti. Dönmek için bir sebep yok. | Open Subtitles | كنت هناك من أجل (إيلينا)، انتهت علاقتنا، ولا سبب لبقائي. |