| Yiyeceklerden nasıl bahsettiğimizi düşünün. Sizinle doğru olan tek bir yiyecek olduğu konusunu asla tartışamam. | TED | حسناً . .بالنظر الى الطعام ولست أطمح ان أحاجج في ان يكون هنالك طعام مناسب واحد لكي يؤكل |
| yiyecek yok, yolun oraya ölü at aramaya çıkardık. | Open Subtitles | لا شي يؤكل , في الخارج على الطريق كانوا يبحثون عن الأحصنة الميته |
| Böylece ertesi gün yiyecek bir şeyimiz olabilecekti. | Open Subtitles | ليكون هناك شئ يؤكل فى المنزل فى اليوم التالى |
| Eğer Yemek pişirebilirseniz size hiç bir şey olmaz çünkü ne bulursanız, onu bir şekilde dönüştürmeyi deneyeceksiniz. | TED | لأنه ان استطعت الطبخ .. فلا خطر سيعتريك لأن كل شيء تصادفه في ترحالك يمكنك ان تحوله لشيء يؤكل |
| Ayağa kalkmayı başardığında şöyle bir yıldızlara baktı ve yenecek birşeyler olduğunu düşündü. | Open Subtitles | حينما حقق أول وضع رأسى ألقى نظرة على النجوم و ظن أنها شئ يؤكل |
| Dev bir deniz tarağı tarafından yenilen bir adam. | Open Subtitles | رجل يؤكل من قبل محار عملاق |
| Birkaç böcekten başka yiyecek bir şey yok mu? | Open Subtitles | مهلا، لنتحدث بجدية، ألا يوجد شيء يؤكل في هذا المنزل غير الصراصير؟ |
| Bu bir şaka, değil mi? Hayır, bu şaka. Koca köyde yiyecek bir şey yok mu? | Open Subtitles | لا، المزحة إنه لا يوجد شيء يؤكل في كل القرية؟ |
| - Iolaus? Hadi, gel de yiyecek bir şeyler bulalım. | Open Subtitles | حسناً، تعال، دعنا نذهب لنحصل على بعض ما يؤكل |
| Gidip ormanda yiyecek bir şey bulup bulamayacağıma bakacağım. | Open Subtitles | و أنا سأرى اذا كان بإمكاني إيجاد شيء يؤكل في الغابات |
| Burada sadece ot ve sazlık olsa bile en azından yiyecek bir şeyler var. | Open Subtitles | ،لكن على الأقلّ، يوجد ما يؤكل هنا حتى إن لم يكن غير العشب والسّعادي |
| Ancak muson yağmurları buraya gelene kadar burada yiyecek hiçbir şey kalmayacak. | Open Subtitles | لكن حتى تصل الأمطار الموسمية فلا يوجد ما يؤكل هنا |
| Misafirin kötüsü olmak istemem ama buralarda yiyecek içecek bir şeyler var mı? | Open Subtitles | أكره أنْ أكون ضيفةً سيئةً و لكن ألديك ما يؤكل أو يشرب هنا ؟ |
| Sabahleyin, her nasılsa, yiyecek hiçbir şey yoktu. | TED | ولكن نهارا لم يكن هناك ما يؤكل. |
| Doğum günüm ve yiyecek birşey yok. | Open Subtitles | أنه عيد ميلادي و لا يوجد شيء يؤكل |
| Evde yiyecek bir şey yok! | Open Subtitles | أصدقائي سيكونون هناك ولايوجد شيء يؤكل |
| Bu evde yiyecek birşey yok. | Open Subtitles | ليس هناك ما يؤكل في هذا المنزل |
| Bu evde yiyecek bir şeyler olmalı. | Open Subtitles | لابد أن هناك ما يؤكل في هذا المنزل |
| Haklısın. Rory, bu karnavalda yenecek bir Yemek ya da Türk hapisanesinde. | Open Subtitles | أوافقك, روري, هذا يؤكل في الكرنفال أو في سجن تركي |
| Dev bir deniz tarağı tarafından yenilen bir adam. | Open Subtitles | رجل يؤكل من قبل محار عملاق |
| Bütün bunlara El Blanco'ya yem olmak için mi katlandık? | Open Subtitles | حقد لسؤال، لكن مر ب نحن كل هذا فقط لكي يؤكل من قبل أل بلانكو؟ |
| Yani oğlunun bir denizayısı tarafından yenilmesine bir şey demiyor mu? | Open Subtitles | في سريري حتى بلغت السابعة عشرة إذن، فهي لا تمانع أن يؤكل ابنها من قبل فقمة؟ |