| Elbette, ağaç dikiyorlar, organik sebze yetiştiriyorlar. | TED | وبالطبع، أنهم يزرعون الأشجار، أنهم يزرعون الخضروات العضوية. |
| Meyve yetiştiriyorlar, sebze yetiştiriyorlar, çiçek yetiştiriyorlar, sağlıklı topraklarda aktariye yetiştiriyorlar, kimyasallardan, zirai ilaçlardan, yapay gübrelerden, genetiğiyle oynanmış ürünlerden arındırılmış sağlıklı gıdalar üretiyorlar. | TED | إنهم يزرعون الفواكه، ويزرعون الخضراوات، ويزرعون الأزهار، ويزرعون الأعشاب في تربة صحيّة، خالية من الكيماويات والمبيدات الحشرية والسماد، والمنتجات المعدلة وراثيًا، يزرعون طعامًا صحيًا. |
| Bu gezegenin bütün nüfusu bunu başka bir ırk için mi yetiştiriyor? | Open Subtitles | كامل سكان هذا الكوكب, يزرعون هذا الشيء من أجل جِنسٌ آخر ؟ |
| Kahve çekirdeklerimi yetiştiren çiftçilere teşekkür etmek için Kolombiya'ya gittim. | TED | لذلك سافرت إلى جنوب كولومبيا لأشكر الفلاحين الذين يزرعون بنّ قهوتي. |
| Ürünleri yetiştirirler, ama ziyafette yer almazlar. | Open Subtitles | يزرعون الحبون ولكنهم لايحصدوا في الموسم |
| Shirley sebze yetiştirdiklerini ve bir süt keçileri olduğunu söylüyor. | Open Subtitles | شيرلي تقول أنهم يزرعون الخضراوات و أن لديهم واحدة من الماعز تعطي اللبن |
| Olan şey şu ki yağmur mevsimi geldiğinde gidip tarlalara manyok ekiyorlar. | TED | ما يحدث أنهم يزرعون حقولاً من الكسافا فور هطول الأمطار. |
| Esrar yetiştiriyorlar işte. Bizde de para var. Bir şey olmaz. | Open Subtitles | إنهم يزرعون الحشيش و نحن لدينا المال ، لا مشكلة |
| Esrar yetiştiriyorlar işte. | Open Subtitles | إنهم يزرعون الحشيش و نحن لدينا المال ، لا مشكلة |
| Kızılderililer 5000 yıldır, kendi darılarını burda yetiştiriyorlar. | Open Subtitles | أتعلم أن الهنود كانوا يزرعون الذرة الصفراء هنا، لمدة لخمسة آلاف عام |
| Çocuklar toprağı tanıyorlar. Kendi yiyeceklerini yetiştiriyorlar. | Open Subtitles | الأطفال يتعلمون عن الأرض، يزرعون غذائهم الخاص. |
| Herkes kendi sebzelerini kendileri yetiştiriyor gibi görünüyordu. | Open Subtitles | بدا الأمر وكأن الجميع كانوا يزرعون مزرعة الخضار الخاصة بهم |
| Kendi su kaynakları var, yiyeceklerini kendileri yetiştiriyor. | Open Subtitles | حسنا، إذا فهم لديهم موردهم المائي لخاص بهم و يزرعون طعامهم بأنفسهم |
| Şu anda bulunduğumuz yer çiftliğimizin su içinde bitki yetiştirme serası ve Lexcorp ile Erişilenler yiyecek sektörünün geleceğini burada yetiştiriyor. | Open Subtitles | نحن الآن ندخل إحدى قُبب الزراعة المائية. حيث "ليكس كروب" والــ"ريتش" يزرعون أطعمة المستقبل. |
| Dinle bunlar ormanda ot yetiştiren hippiler, tamam mı? | Open Subtitles | لا يمكنني القيام بهذا إسمعوا، إنهم ليسوا طوائف هيبية يزرعون الحشيشة بالغابة، مفهوم؟ |
| Görünüşe göre organik şalgam yetiştiren insanlar kayıtlara geçmede gevşek davranıyorlar. | Open Subtitles | ليس جيدا,تبين ان الناس الذين يزرعون الأمور العضوية متساهلون جدا بخصوص توقيت العمل |
| Otu artık lokantalarda yetiştirdiklerini mi düşünüyorsun? | Open Subtitles | هل تقولين أنّهم يزرعون الماريوانا خلف المطعم الآن ؟ |
| Zihuatanejo'da epey mısır yetiştirdiklerini söyledi. | Open Subtitles | قال أنهم يزرعون الكثير من الذرة في "زيهواتانيجو". |
| Yağışlı mevsim sona erdiğinde ve su çekildiğinde pirinçlerini verimli topraklara ekiyorlar. | TED | مع انتهاء موسم الأمطار وتراجع المياه، يزرعون الأرز في القيعان الخصبة. |