| Her ne yapıyorsa, mutlu olmasını umuyordum. | Open Subtitles | وتمنيت أن تفعل ما يسعدها | 
| Her ne yapıyorsa, mutlu olmasını umuyordum. | Open Subtitles | وتمنيت أن تفعل ما يسعدها | 
| Bale. Onu tek mutlu eden şey baleydi. | Open Subtitles | الباليه، كان الشيء الوحيد الذي كان يسعدها | 
| Ben de gidince yalnız kalmasını istemiyorum. Onu mutlu eden biriyle olmasını istiyorum. | Open Subtitles | لا أريدها أن تكون وحيدةً، أريدها أن تكون بصحبة شخص يسعدها | 
| Bir dedektif olmadığını, yalan söylediğini öğrendiğinde çok da mutlu olmamıştı. | Open Subtitles | لم يسعدها أنك كذاب أنك لست محققاً، أنك كذبت | 
| Bir dedektif olmadığını, yalan söylediğini öğrendiğinde çok da mutlu olmamıştı. | Open Subtitles | لم يسعدها أنك كذاب أنك لست محققاً، أنك كذبت | 
| Tula Vista'da bir yeğenim var. Kocası Steve'in ve çocukların orada olmamdan çok mutlu olacaklarını söyledi. | Open Subtitles | إتصلت بإبنة أختي في (شولا فيستا) وقالت بأن أسرتها يسعدها إستضافتي | 
| Tula Vista'da bir yeğenim var. Kocası Steve'in ve çocukların orada olmamdan çok mutlu olacaklarını söyledi. | Open Subtitles | إتصلت بإبنة أختي في (شولا فيستا) وقالت بأن أسرتها يسعدها إستضافتي | 
| Onu en çok mutlu eden şey misafirlerinin bebeğinin kokusunu beğenmesiydi. | Open Subtitles | لا شيء يسعدها مثل إطراء الضيوف على رائحة طفلها |