| Bu her ne yayınıysa, bizim sinyal göndermemize engel oluyor. | Open Subtitles | أيّاً كان هذا التشويش فهو يعرقل قدرتنا على بعث إرسالنا الخاصّ |
| Sana engel teşkil eden tek kişi gene sensin. | Open Subtitles | الشخص الوحيد الذي يعرقل مسيرك هو أنت. |
| Nasıl olduğunu söylemek isterdim ama koca kafan mani oluyor. | Open Subtitles | كنت لاحب ان اخبرك ولكن راسك الكبير يعرقل الرؤية |
| Hava yolunuzu tıkayan küçük tümörü çıkardık yani nefes alabileceksiniz ama bu tam tedavi değil. | Open Subtitles | أستئصلنا ورم صغير يعرقل مجاريكِ التنفسية وهذا سيساعدكِ في التنفس ولكنه ليس علاج |
| Nyah! O adam tek başına Şeytani Konseyin planını bozabilir. | Open Subtitles | هو الوحيد الذى يمكنه أن يعرقل خطة مجلس الشر |
| Kariyerinde ışık hızıyla ilerleyecek onu engelleyen bir şey olmadığı için. | Open Subtitles | سيكون قادراً على الحصول عليه بشدة مادام لا يوجد ما يعرقل طريقه |
| Önündeki tek engel yine sensin. | Open Subtitles | الشخص الوحيد الذي يعرقل مسيرك هو أنت. |
| Seni küçük... İşimize engel oluyorsun! | Open Subtitles | مهلا ، مهلا ، ذلك يعرقل عملى |
| Bana olan takıntısı, ilerlemesine engel oluyor. | Open Subtitles | هوسه بي يعرقل تحسّنه |
| Umarım ibadetine engel olmaz. | Open Subtitles | امل ان لا يعرقل هذا وعظة |
| Anlayabiliyorum. Durmadan içki içebilme kabiliyetine ve gecelik ilişkilere mani olabilir bu. | Open Subtitles | أرى أن ذلك ربما يعرقل قدرتك على الشرب وممارسة الجنس يومياً |
| Los Angeles polisinin ve bilhassa FBI'ın olayı bağımsız olarak incelemesine mani olmuştur. | Open Subtitles | لكي يعرقل المراجعة المستقلة للقضية من قبل شرطة (لوس انجليس) والمباحث الفيدرالية بشكل خاص |
| Bulut mimarisi borularımızı tıkayan koca bir pislik. | Open Subtitles | هندسة السحابة عبارة عن غائط كبير يعرقل أنابيبنا "كناية عن انه عائق يعرقل العمل" |
| Bu alarm radyo dalgalarını karıştırıp bozabilir mi? | Open Subtitles | هل يمكن أن يكون جرس الإنذار هذا هو من يعرقل إشارة المذياع؟ |
| Böyle bir görüşme tüm planı bozabilir. | Open Subtitles | اجتماع كهذا قد يعرقل الخطة بأكملها |
| İlk olarak, garajıma girmemi engelleyen tuhaf bir paket vardı. | Open Subtitles | أولًا، كان هناك طرد غريب يعرقل المرآب الخاص بي |
| Sensörü engelleyen buymuş. | Open Subtitles | هذا ما كان يعرقل أجهزة الاستشعار |