| Âdem, onu büyüklüğe yöneltecek olan içindeki kıvılcımdan yoksun. | TED | يفتقر آدم إلى ذلك البريق الداخلي الذي سيقوده إلى العظمة. |
| İşte bu yapay zekânın en çok yoksun olduğu şey. | TED | وهذا شيء يفتقر إليه الذكاء الاصطناعي جدًا. |
| kendi imzasını atmaya cesaret edemeyeceği düşüncelerine yönelik cesaretten yoksun temelsiz bir başlangıç.... | Open Subtitles | ضعيف الشخصية ورخو يفتقر إلى الشجاعة للتعبير عن قناعاته ومبادئه الشخصية فهو لا يجرؤ على التوقيع عليها باسمه |
| Suudi Arabistan çoğu vatandaşın kendini geliştirmesinin bir yolu olmayan mutlak monarşi ile yönetilir. | TED | المملكة العربية السعودية هي نظامٌ مَلَكي مُطلق حيث يفتقر العديد من المواطنين إلى طريق لتحقيق التقدم الشخصي. |
| Her deneyin kontrolü test edilen etkenden daima yoksundur. | Open Subtitles | التحكم في أي تجربة يفتقر دوما لعنصر الإختبار |
| O iyi, fakat çok eksiği var. | Open Subtitles | إنه جيد، لكنه يفتقر إلى الكثير من الأمور |
| Zarafet yoksunu, ama iyi bir köpek gibi kokunun izini sürebilir. | Open Subtitles | يفتقر للكياسة لكنه يشم الأثر ككلب صيد جيد |
| Acemi birliğindeyken ölen bu er ruhen disiplinden yoksundu. | Open Subtitles | المجند الميت من المدرسة التحضيرية كان يفتقر إلى الانضباط بالمعنويات |
| Mahallenin nasıl hâlâ kalabalık geldiğine ve gerçekten bir yeşil alan eksikliği olduğuna dikkat edin. | TED | لاحظوا الازدحام الذي لا يزال يبدو الحي عليه وكيف أنه يفتقر فعلا للمساحات الخضراء. |
| Kalın kafalı,tamamen espiriden ve özgür iradeden yoksun. | Open Subtitles | غبيه، المعلومات ضعيفة كليا يفتقر إلى الإرادة الحرة |
| Oğlan tecrübeden ve mantıktan yoksun olabilir lakin deli cesareti var. | Open Subtitles | قد يفتقر الفتي للخبرة والحنكة ولكنه شديد العزيمة شجاعة القرويين |
| Son derece yetenekli ama kişisel iradeden yoksun. | Open Subtitles | لديه إمكانيات هائلة، لكنّه يفتقر إلى المبادرة |
| İnsanoğlu böyle duygulardan yoksun olduğundan oluyor tüm bunlar! | Open Subtitles | يفتقر البشر إلى هذه النوعيات لهذا يتّخذون قرارات لاعقلانية |
| İnsanların bu belirsiz zamanlarda şiddetle yoksun oldukları da bu işte! | Open Subtitles | هذا ما يفتقر إليه الناس بهذه الأوقات المضطربة. |
| İngiliz büyüsü bugünlerde ruhundan, kıvılcımından ve takatinden yoksun. | Open Subtitles | السحر الأنجليزي اليوم يفتقر إلي الروح. يفتقر النار والطاقة. |
| Yine de kendisi, senin sunum sevginden yoksun. | Open Subtitles | على الرغم من كونه يفتقر إلى حبك لأسلوب العرض |
| İnsan kendinde olmayan şey için savaşırmış. | Open Subtitles | الرجل يُقاتِل من أجل ما يفتقر إليه على الأكثر |
| Garip, çılgınca, kaza geçirmeye yatkın, tarzı olmayan bir basamak. | Open Subtitles | طريق غريب , مجنون, معرض للحوادث يفتقر لحس الموضة |
| Ama kendi isteğimle götümü kurtarmak için intihar edeceğimi düşünme çünkü "Batı ahlaktan yoksundur" | Open Subtitles | لكن لا تعتقدي بأني سأضحِّي بقناعاتي في مقابل انقاذ نفسي لأنَّ الغرب يفتقر إلى الأخلاق |
| Ticaretle uğraşırdı ve görgü kurallarından yoksundur. | Open Subtitles | أصوله من التجارة وهو يفتقر إلى الأخلاق. |
| Gaynor'ın listene girmek için birkaç yüz bin dolar eksiği var. | Open Subtitles | (جينور) يفتقر لبضعة آلاف من الدولارات ليكون جيدرًا بالذكر في قائمتكَ. |
| Ama sen, meslektaşların tarafından... ahlak yoksunu olarak bahsedildin. | Open Subtitles | ... لكن أنت تذكره مراراً وتكراراً . عند زملائك , بأنّه شخص يفتقر الأخلاق |
| "Sadece bu imkanlarını düzgün kullanma becerisinden yoksundu". | Open Subtitles | " ولكنه يفتقر إلى المهندس المعمارى .. " |
| Bunun olmasına karanlık neden oluyor. Beyindeki oksijen eksikliği. | Open Subtitles | هو الظلام الذي يسبب ذلك، يفتقر الدماغ إلى الأوكسجين |