| Pralidoxime'in bir faydası olmuyor. Pacing yapmak zorunda kalacağız. | Open Subtitles | البراليدكسيم لا يفيده سنضطر لتركيب سلك بقلبه |
| O yüzden umarım onu suçlamanın sana faydası oluyordur çünkü ona bir faydası olmadığı çok açık. | Open Subtitles | لذا أتمنى أن يكون لومه مفيدًا لكِ، لأنه بالتأكيد لا يفيده. |
| Tek yapmamız gereken, Gregor'un Kovar'la yaptığı anlaşmanın Bratva'ya hiçbir faydası olmadığına, tek faydasının ona olduğuna dair kanıt bulmak. | Open Subtitles | كل ما علينا القيام به هو العثور على دليل أن عمل جريجور مع كوفار يفيده وليس براتفا |
| Yemekten sonra biraz dondurma ve ketçap yeyip biraz karnının ağrıması ona iyi geliyor. | Open Subtitles | قد يفيده ألم المعدة بعد المثلجات و الكاتشب |
| Evet ama kalabalık bir ortam ona iyi gelebilir. | Open Subtitles | نعم، ولكن قد يفيده الإختلاط بالناس |
| Kaçışın yine de ona faydası olmayacak, efendim. | Open Subtitles | لن يفيده الهروب كثيراً |
| Nathan'a şefkat göstermenin ona bir faydası olmaz. | Open Subtitles | بأن أكون دافئاً ومشوشاً مع (ناثان) -فلن يفيده ذلك أبداً -إنّه قويّ للغاية |
| faydası yok. | Open Subtitles | لن يفيده |
| Josh amcasıyla çok yakındı ve Sean'ı öldüren şey hakkındaki bu mübalağalı hikayeleri duymak ona iyi gelmez.. | Open Subtitles | جوش)كان قريبا من عمه) ولا يفيده ان يسمع قصص عن ما قتل عمه |