| 'Cehennem taşıyor 've şeytan ölümü bize yolluyor. | Open Subtitles | الجحيم يفيض علينا' وشياطينه ترسل أموتهم إلينا'. |
| Haberiniz olsun diye söylüyorum, tuvaletteki oluk taşıyor. | Open Subtitles | فقط لتعرف إنّ الحوض في الحمّام يفيض. |
| Aslında sel havzasında bir var bir yok. | Open Subtitles | انها في الحقيقة انها علي مجري فيضان يفيض ويستقر |
| Focker sifonu çekmiş, foseptik tankı da taşmış. | Open Subtitles | فاكر جذب ذراع المياة فجعل خزّان القاذورات يفيض |
| Posta kutunda gördüm, bayağı dolmuş bu arada. | Open Subtitles | قرأته على صندوق بريدك والذي يفيض بالبريد. |
| Bütün hafta, mesaim biter bitmez bira akan yerlere gidiyorum. | Open Subtitles | بعد أن أنهي مناوبتي أذهب مباشرة إلى مكان يفيض بالشراب.. وهكذا أقضي أيامي من الأحد إلى السبت |
| Herkes evde Taşkın olmasından endişeleniyordu. | Open Subtitles | كانوا يخشون أن يفيض الكوخ عليهم أو شئ من هذا القبيل |
| Ve kışın bodruma su basar. | Open Subtitles | و يفيض السرداب في الشتاء |
| Tuvalet taşıyor. Banyoda su basması. | Open Subtitles | المرحاض يفيض بالماء الحمام يغرق |
| Taran! Yemek taşıyor! | Open Subtitles | طران أن القدر يفيض |
| Rafa, Rafa, koş. Tuvalet taşıyor yine! | Open Subtitles | (رافا) (رافا) بسرعة المرحاض يفيض من جديد |
| Süpermarketler seçeneklerle dolup taşıyor. | Open Subtitles | يفيض السوق بالخيارات. |
| Açık havada Hoanib'i sel basıyor. | Open Subtitles | تحت سماء زرقاء صافية يفيض "هوانيب" بالمياه |
| ve hepsi sel gibi gelir. | Open Subtitles | لينبه ذاكرتك و يفيض عائداً لك مرة أخرى |
| Bu arada tuvaletlerden biri taşmış. | Open Subtitles | للمعلومية، أحد المراحيض يفيض بالمياه. |
| Gönlü keder ile dolmuş. | Open Subtitles | قلبك يفيض الحزن. |
| Gönlü keder ile dolmuş. | Open Subtitles | قلبك يفيض الحزن. |
| Simdiye kadar pek cogu kuruyup gitti ancak uh... hala guclu bi sekilde akan bir tane var. | Open Subtitles | بعضها جفّ بسبب الزمن كما تعلمون لكن ذلك البئر مازال يفيض بالمياه |
| Harika. Taşkın diyorsun. | Open Subtitles | رائع، لقد قلت "يفيض". |