| Beni buluyor ve bana fısıldıyorlar. | Open Subtitles | إنـّهم يجدوني. يهمسون بأشياءً. |
| Beni buluyor ve bana fısıldıyorlar. | Open Subtitles | إنـّهم يجدوني. يهمسون بأشياء. |
| Doğumlarına şahit olmuş insanım. Geceleri kulağına neler fısıldadıklarını biliyorum. | Open Subtitles | كنت متواجدة عندما وُلدت وأعرف الأشياء التي يهمسون بها له. |
| Yakından dinlerseniz size vasiyetlerini fısıldadıklarını duyabilirsiniz. | Open Subtitles | و لكن إن أصغيتم جيداً ستسمعونهم يهمسون بميراثهم إليكم |
| Hepimiz, fark etsek de etmesek de, kulaklarımıza Fısıldayan atalarımızla birlikte, bu soruların cevaplarını arıyoruz. | TED | جميعنا، سواء كنا أدركنا ذلك أو لا، نبحثُ عن إجابات لهذه الأسئلة، كنوع من أن أسلافنا يهمسون في آذاننا. |
| İnsanlar daima garsona doğru fısıldar: "Affedersiniz, üzgünüm, ama kalanları paket yapar mısınız? | Open Subtitles | الناس دائماً ما يهمسون بذلك إلى النادل: "معذرةً، عليك أن تغلّف بقايا الطعام للكلب، لم أستطع تناوله" |
| Almanlara o kadar yakındık ki siperlerinde fısıltıyla konuşmalarını duyabiliyorduk. | Open Subtitles | كنا قريبين جداً من الألمان لدرجة أننا نستطيع سماعهم يهمسون في خندقهم |
| İleriki yıllarda, nerede olursanız olun, sizin adınızı fısıldamaya devam edecekler; | Open Subtitles | أيّاً ما كُنتي، فى السنوات المُقبِلة، سيظلّون يهمسون بإسمك: |
| Ve sırrı bu deliğe fısıldarlardı. | Open Subtitles | ثم يهمسون السر بداخل تلك الفتحة |
| Bana doğru yanaşıp kulağıma şunu fısıldıyorlardı: "Kadın casus öldü artık." | Open Subtitles | لقد كانوا يهمسون حولي المرأة الجاسوسة ماتت |
| Onun deli olduğunu ve kafatasının açılması gerektiğini Fısıldaşıyorlar. | Open Subtitles | اٍنهم يهمسون أنه مجنون و أن جمجمته يجب أن تفتح |
| Kafamızın içinde fısıldıyorlar. | Open Subtitles | يهمسون في رؤوسنا |
| Beynimize fısıldıyorlar. | Open Subtitles | يهمسون في رؤوسنا |
| İyice dinlerseniz miraslarını size fısıldadıklarını duyabilirsiniz. | Open Subtitles | لو أنكم استمعتم لوجدتموهم يهمسون بإرثهم لكم |
| Düşünsene... sana defalarca tecavüz ettiklerini ve kulağına şöyle fısıldadıklarını: | Open Subtitles | ...إذا استطعت أن تتصور أنهم إغتصبوك مراراً وتكراراً بينما يهمسون ...بأذنك، لذا ما تسمعه فقط هو |
| Ama kafasının içinde fenalık Fısıldayan şeytanlar vardı. | Open Subtitles | ولكنّه كان لديه شياطينٌ في جمجمته يهمسون بأشياء سيّئة. |
| - Fısıldayan insanlardan mı saklanıyoruz? | Open Subtitles | هل نختبئ عن الذين يهمسون ؟ |
| İnsanlar daima garsona doğru fısıldar: "Affedersiniz, üzgünüm, ama kalanları paket yapar mısınız? | Open Subtitles | الناس دائماً ما يهمسون بذلك إلى النادل: "معذرةً، عليك أن تغلّف بقايا الطعام للكلب، لم أستطع تناوله" |
| - Hayatım tanrıçalar fısıltıyla konuşmazlar, bağırırlar. | Open Subtitles | الاله لا يهمسون بل يصرخون |
| fısıldamaya devam ettiler. | Open Subtitles | كانوا يهمسون |
| Hizmetkarlar ondan bahsederken fısıldarlardı. | Open Subtitles | عندما يتكلم عنها الخدم فإنهم يهمسون |
| Kulağıma benimle evlenmek istediklerini kalelerine götürmek istediklerini fısıldıyorlardı. | Open Subtitles | كانوا يهمسون لى كيف يريدون أن يتزوجوننى ويأخذوننى لقلاعهم |
| Birileri sürekli kulağına bir şeyler fısıldıyor. Benim hakkımda ne düşünmen gerektiğini söylüyor. - Maggie-- | Open Subtitles | أجل ، بالتأكيد ، لأن الجميع ما لبثوا يهمسون في أذنك يخبروك كيف تفكرين في |