dedim. Babam bir gün, "İki nokta arasındaki en kısa mesafe nedir?" | TED | وذات يوم قال لي .. ما هي اقصر مسافة بين نقطتين ؟ |
Bir gün birkaç sokak ötede saklı, çıkmaz sokağı keşfediyordum. | TED | وذات يوم كنت استكشف الناحية واحاول تجاوز بعض الطرق العامة |
Bir gün en yakın arkadaşım Brian bir proje üzerinde çalışıyordu. | TED | أتذكر أن أعز أصدقائي برايان كان ذات يوم بصدد القيام بنشاط |
Aslında bu her gün benim çalışırken yaptığım türden bir örnek. | TED | إذن، ذلك مثال لنوع من الاشياء التي أُمارسها في يوم عملي. |
Her gün farklı bir yoldan yürüdük kimse nereye gittiğimiz hakkında şühpelenmesin diye. | TED | كل يوم ، نأخذ طريقاً مختلفا لكي لا يشك أحد بأين نحن ذاهبون |
Luther orta okuluna her gün üç saat yürümek zorundaydı. | TED | كان لوثر يسير 3 ساعات كل يوم إلى المدرسة الاعدادية. |
Sadece yılda birkez verilen ikramiye ile değil, her gün. | TED | ليس مرة في السنة عند المكافأة السنوية، بل كل يوم. |
Bu, her gün kulaklarımda dolanan sesti ve bu sesi; her kız, her gün toplumun yapmalarını istediği bir şeyi yapmadıklarında duyuyordu. | TED | كانت هذه هي الموسيقى التي أسمعها كل يوم وهي الموسيقى التي تسمعها الفتيات كل يوم عندما لا يفعلن ما يطلبه منهن المجتمع |
Sonra günlerden bir gün, turun ortasında, Danimarka'da, yazar Colum McCann ile aynı sahneyi paylaştığım Louisiana Müzesi'ne gittim. | TED | وفي يوم جميل،في منتصف جولتي، ذهبت إلى لويزيانا وهو متحف في الدنمارك حيث تقاسمت االمسرح مع الكاتب كولوم ماكان. |
Bütün istediğim her gün baktığım soğuk, çelik, gri dış yüzeylerde sıcak, flu ve insana özgü bir şeyler görmekti. | TED | كل ما أردت أن أراه كان شيئا دافئاً وغامضاً وإنسانياً على الواجهة الرمادية الباردة والحديدية التي انظر إليها كل يوم. |
Licinia tapınağı temizlemek için her gün yakındaki bir çeşmeden su almayı öğreniyordu. | TED | تتعلم ليكينيا أن تجمع الماء كل يوم من النافورة القريبة حتى تنظف المعبد. |
Ben yirmi yıldır sağlık sistemindeyim ve her gün bu sistemin ne kadar bozuk ve eski olduğuna şahit oluyorum. | TED | أنا أعمل في مجال الرعاية الصحية منذ أكثر من 20 عاماً، وأشاهد كل يوم كم هي محطمة وقديمة أنظمة مستشفياتنا. |
Tanıştığımız gün, Azadi meydanında birbirimizin yanından geçiyorduk ve omuzlarımız çarpıştı. | TED | يوم التقينا، مررنا بجانب بعضنا البعض في ساحة آزادي، واصطدم كتفان. |
Bir yemek kamyonunda bir hizmet başlattı ve her gün yerini değiştirdi. | TED | أطلق خدمة، في هذه الحالة عربة طعام، وغيَّر الموقع في كل يوم. |
Ancak her gün gazetede teknolojinin yıkıcılığına teslim olan şirketleri okuyoruz. | TED | لكننا نقرأ في الصحف كل يوم عن شركات تتعرض لاختلال التكنولوجيا. |
Her gün vaktimizi böyle boşa harcamak zorunda olmak insanın zoruna gidiyor. | TED | إنه لأمر مزعج أن يتوجب علينا تضييع وقتنا بهذه الصورة كل يوم. |
Hergün yararlandığımız bütün bu harika plastikler önce plastiği moleküllerine ayırıp daha sonra da özel yöntemlerle geri birleştirilerek yapılıyor. | TED | حيث تقوم بتفكيك الجزيئات وإعادة تركيبها بطريقة محددة للغاية لصنع كل هذا البلاستيك الرائع الذي نتمتع به في كل يوم |
dedi. Cumartesi günü 2.000 kişi gelmişti, fakat yağmur yağdı. | TED | جعلت ألفين شخص يخرجون يوم السبت، لكن مع تساقط الأمطار. |