| Senin lider sorununu çözebilecek birşey. | Open Subtitles | ليس بالضبط انما شئ سوف يحل مشكلة القيادة لديك |
| Sihir gibi her sorunu çözebilecek bir şeyi yapmamasını nasıl söylersiniz bir çocuğa? | Open Subtitles | كيف تقول لطفل أن لا يستخدم شيئا يحل كل المشاكل كالسحر |
| Bu krizi insanlar yarattı ama bunu çözebilecek güce de sahibiz. | Open Subtitles | البشر خلقوا هذه الأزمة و لكن حلّها في أيدينا أيضًا |
| Ve bunu çözebilecek yegane kişi sizsiniz! | Open Subtitles | لكن الشخص الوحيد الذي بإمكانهِ حلّها هو أنتْ فقط. |
| Tersine çevirirsek, birçok diğer sorunumuzu çözebilecek bir kaynak oluşturabiliriz. | TED | لو أدرنا ذلك هنا وهناك، نستطيع إحداث المصدر الذي يمكنه حل العديد من مشاكلنا الأخرى. |
| İnanılmaz matematik zekanın dünyadaki tüm problemleri çözebilecek olması çözmek zorunda olduğun anlamına gelmez. | Open Subtitles | فقط بسبب أن عقلك المذهلة رياضياً يمكنه حل كل مشاكل العالم لايعني ذلك بأن عليكِ العودة. |
| Bunu çözebilecek bir adamla 40 şilinine bahse girerdim. | Open Subtitles | سأراهن بكتاب قيمته 40 شلن للرجل الذي يستطيع حلها. |
| Serumun şifresini çözebilecek tek kişinin sen olduğunu biliyordum ve fırsat ayağına geldi. | Open Subtitles | كنت أعرف دائماً، بأنك الوحيد القادر على حل المصل وهذه فرصتك. |
| Bana süper matematikçilerle dolu olan bir yerde basit bir matematik problemini çözebilecek bir kişi olmadığını mı söylüyorsun? | Open Subtitles | أتقول لي في هذه البلدة ... المليئة بمدمني العلم لا يمكنك أن تجد شخصاً واحداً يمكنه أن يحل مشكلة حسابية؟ |
| Laboratuvarda en iyi yapabileceğiniz, ... ... benim gibi yaşlı erkeklerin, ... ... yaşlanmalarını çözebilecek ... ... bir ilaç bulmalısınız, ... Ahlaken izin verilirse, ... ... değişmiş genleri ile insan ... ... daha uzun yaşamak için hayata sıfırdan mı başlayacak? | TED | بالرغم من انك تبحثين عن دواء يمكنه ان يحل مشكلة الشيخوخة في رجال كبيرين في السن مثلي ماتقومين به الان في المختبر لو كان مسموح لكي اخلاقياً أن تبداي حياة البشر من الصفر عن طريق تغيير جينات والتي تُمكن العيش لمدة اطول؟ |
| Bunu çözebilecek biri varsa, o da sensin. | Open Subtitles | -إذا كان يمكن لأحد أن يحل هذا، فهو أنتِ |
| Penny, ortasında bir şey olup hayati sorunları çözebilecek tek bir kurabiye var o da Oreo. | Open Subtitles | (بيني), يوجد فقط كعكة واحدة وبداخلها شيء يحل مشاكل الحياة, وهي الـ"أوريو". |
| Zhang, davayı çözebilecek bir ipucu bulmuş. | Open Subtitles | مرحباً. حصلت (تشانغ) للتو على دليل قد يحل هذه القضية |
| Eğer bu işi çözebilecek birisi varsa, o da o kadındır. | Open Subtitles | إن وُجد من يمكنه حل هذا الشيء، فستكون هي. |
| Sadece Bob St. Clare, böyle karmaşık... durumları çözebilecek bir gizli ajandır. | Open Subtitles | .... بوب سانت كلير هو العميل السرى الوحيد الذى يمكنه حل ذلك الوضع المعقد |
| Çünkü, sizinle konuştuktan sonra ayrıldığım zaman, tüm bu davayı çözebilecek ipucunun gözümün önünden kaçtığı gibi bir hisse kapıldım. | Open Subtitles | لانه... عندما غادرت بعدين حديثنا أخر مرة فاتني المفتاح الذي كان امامي والذي يمكنه حل |
| Bunu çözebilecek bir adamla 40 şilinine bahse girerdim. | Open Subtitles | أراهن بكتاب قيمته 40 شلن للرجل الذي يستطيع حلها |
| Miss Reed, sizce bunu çabuk çözebilecek misiniz? | Open Subtitles | أنسة ريد, هل تظنين أنك قادرة على حل هذا بسرعة؟ |