| Neredeyse hiçbirimiz çok sık cinsel ilişki yaşamıyoruz. | TED | ولا أحد منّا تقريبًا يُمارس الجنس كثيرًا. |
| Adam kaybedecek olsa çılgına dönerdi ki söylemem gerek, bu çok sık olmazdı. | Open Subtitles | وهذا الشيء لم يكن يحدث كثيرًا دعني أخبرك |
| Kızımın ölümünden beri bunu çok sık düşünür oldum, eğer yaşasaydı... onun bir şirketi yönetmesi... çok olağandışı bir şey olurdu. | Open Subtitles | أنا في كثير من الأحيان منذ وفاة ابنتي إذا كانت قد عاشت، أنها كان يمكن أن يكون المحتمل لادارة الأعمال التجارية. |
| - Doğal bir yeteneğin var ama çok sık duygularının kaçmasına izin veriyorsun. | Open Subtitles | لديك موهبة طبيعية ولكن في كثير من الأحيان أن تدع عواطفك تذهب معك |
| - Onların poker oyunları. çok sık kazanmak. | Open Subtitles | من لعب البوكر . نربح أيضاً فى أغلب الأحيان |
| İnemem. Ağaçlar çok sık. | Open Subtitles | لا يمكنني الهبوط، الأشجار شديدة الكثافة. |
| Belki mamutların soylarının tükenme sebebi.. ...kendilerini çok sık tehlikeye atmalarıdır! | Open Subtitles | ربما أفيال الماموث سينقرضوا لأنهم غالبا ما يضعوا أنفسهم بمواقف خطرة |
| Sakin ol, bu tavşanlarda çok sık olur. | Open Subtitles | إهدئي، فذلك يحصل كثيراً مع الأرانب |
| Bu aralar bunu çok sık duyuyoruz, değil mi? | Open Subtitles | لقد كنّا نسمع ذلك كثيرًا مؤخرًا، ألم نسمع؟ |
| Patlamış midelerle çok sık karşılaşmıyorum. | Open Subtitles | لا تتاح لي فرصة رؤية معدة محترقة كثيرًا. |
| Aldığım izlere bakılırsa, adam ellerini çok sık yıkamıyor. | Open Subtitles | بناءً على البصمات التي أرفعها، يمكنني القول أن هذا الشخص لا يغسل يديه كثيرًا |
| Son günlerde mahkeme etrafında çok sık görüyorum sizi. | Open Subtitles | أراكِ تترددين على قاعة المحكمة كثيرًا هذه الأيام. |
| Tanrı, böyle durumlar için çok sık kullanılan bir bahanedir zaten. | Open Subtitles | الرب هو ذريعة يتم أستخدامها في كثير من الأحيان. |
| Tıpkı eski günlerdeki gibi Sonia ile buraya çok sık geliyorum. | Open Subtitles | لقد جئت هنا في كثير من الأحيان مع سونيا تماما مثل الأوقات القديمة |
| Müzik çok sık sık yardım eder, biz büyümek. | Open Subtitles | تساعدنا الموسيقى في كثير من الأحيان على أن نسمو. |
| Buraya çok sık gelirim aslında. | Open Subtitles | أحضر هنا في أغلب الأحيان. أحضرهنالأجلالرياضاتالشتويه.. |
| Bu tür şeyler öyle çok sık yaşanmaz. Yaşandığı zaman da uzun sürmez. | Open Subtitles | هذه الأشياءِ لا تَجيءُ جداً في أغلب الأحيان وهم لا يَدُومونَ متى هم يَعملونَ. |
| İnemem. Ağaçlar çok sık. | Open Subtitles | لا يمكنني الهبوط، الأشجار شديدة الكثافة. |
| - Ağaçlar çok sık. | Open Subtitles | ـ يا إلهي. ـ الأشجار شديدة الكثافة. |
| Belki mamutların soylarının tükenme sebebi.. ...kendilerini çok sık tehlikeye atmalarıdır! | Open Subtitles | ربما أفيال الماموث سينقرضون لأنهم غالبا ما يضعوا أنفسهم بمواقف خطره |
| Şey, bu kemo da çok sık görülür. | Open Subtitles | إن هذا يحصل كثيراً مع العلاج الكيماوي |
| çok sık ziyaretçimiz olmaz. | Open Subtitles | ليس غالباً ما يكون لدينا زائرون |
| Arkadaşlarım bu özelliğimi çok sık kullanıyor. | Open Subtitles | أصدقائي أخذوا هذه الحقيقة في كثير من الأحيان أكثر من اللازم أنا أعلم أنني أعطيت ذلك الرجل كل ما بوسعي |
| Etrafım silahlı adamlarla çevrili olunca bunu çok sık düşünüyorum. | Open Subtitles | محاطين برجال يحملون البنادق، أفكر بذلك أغلب الأوقات. |
| çok sık yaşadım. | Open Subtitles | اراه كثيرا مِنْ الأوقاتِ حتى الإحصاءِ. |
| Mekânsal ve zamansal karışıklık... polislerin karıştığı vurulma olaylarında çok sık görülür. | Open Subtitles | .. الإرتباك الزماني و المكاني شائع في حالة إطلاق ضابط قانون للنار |
| Ailem çok sık kavga ederdi. | Open Subtitles | والدايّ دائماً ما كانا يتجادلا. |