| Birdenbire adamın biri çok uzaklardan geliyor ve suyun üzerinde gidiyor. | TED | وفجأة يأتي شخص من مكان بعيد فيقف على الماء ويركب متنه. |
| çok uzaklardan gelir gibi bir hali vardı. | Open Subtitles | كان هناك شئ فيها يبدو و كأنه قادماً من مكان بعيد |
| Bundan eminim. çok uzaklardan beni arayıp söylediler. | Open Subtitles | أنا متأكد من ذلك إنهم إتصلوا من مكان بعيد جداً |
| En ufak yiyecek kırıntısının dahi kokusunu çok uzaklardan alabilirler. | Open Subtitles | حيث يمكنها شم رائحة أقل كمية طعام من بعيد جداً. |
| Cesur kahramanlarıyla vedalaşmak için çok uzaklardan geldiler. | Open Subtitles | جاءوا من كل حدب وصوب ليقولوا وداعآ للبطل الشجاع النبيل |
| Bana çok uzaklardan geldin. | Open Subtitles | لقد أتيتِ من مسافة بعيدة وأنا انتظرت لفترة طويلة |
| Hayır, gülümsüyerek dinliyorum, çünkü söylediğiniz şey sanki çok uzaklardan geliyor gibi. | Open Subtitles | لا ، أنا أبتسم لأن ما تقوله يبدو بأنه قادم من مكان بعيد |
| Arkadaşlar, bu yabancı yere... çok uzaklardan geldiniz birlikte çalışmanız ve birbirinize göz kulak olmanız gerek | Open Subtitles | أيها القوم ، لقد أتيتم من مكان بعيد لمكان غريب عنكم يجب أن تتعاونوا وتراعوا بعضكم البعض |
| Biz çok uzaklardan bir vücut aracılığı ile iletişim kurmamızı sağlayan bir cihaz kullanıyorduk ve böylece sizinle konuşabiliyoruz! | Open Subtitles | هذا صحيح، نستخدم تقنية اتصالات.. تسمح لنا بالاستيلاء على جسد أحدهم من مكان بعيد |
| çok uzaklardan geldim, yoluma çıkmana izin veremem. | Open Subtitles | حسناً، أتيت من مكان بعيد لأسمح لك بالوقوف في طريقي. |
| Davul sesi çok uzaklardan sesleniyor, zamanın sonundan. | Open Subtitles | الطبول تنادي من مكان بعيد من نهاية الوقت بنفسه |
| Lacivert, çok uzaklardan geliyor. Afganistan'dan. | Open Subtitles | صبغة اللازورد الأزرق تأتي من مكان بعيد ، من أفغانستان |
| - İkiniz de çok uzaklardan geliyorsunuz. | Open Subtitles | أتيتما كلاكما من مكان بعيد جدا |
| Bu fizik nesneleri çok uzaklardan çalışabilir. | Open Subtitles | هذه القطع الروحية... قد تعمل من مكان بعيد. |
| Harika bir gençtir. Bize çok uzaklardan geldi. | Open Subtitles | انه شاب رائع , جاء من مكان بعيد. |
| Biricik bebeklerinin büyüdüğünü çok uzaklardan izleyeceklerdi. | Open Subtitles | عليهم أن يراقبوا طفلهم الثمين يكبر من بعيد |
| Antarktika suları öyle zengindir ki, bereketinden pay almaya çok uzaklardan gelirler. | Open Subtitles | مياه "أنتارتيكا" تكون غنية جداً لدرجة إن الزوار تأتي من بعيد لتحصدها. |
| Evet kaka adam çok uzaklardan geldik. | Open Subtitles | أجل، أيها المقرف، لقد أتينا من بعيد جدّاً. |
| Cesur kahramanlarıyla vedalaşmak için çok uzaklardan geldiler. | Open Subtitles | جاءوا من كل حدب وصوب ليقولوا وداعآ للبطل الشجاع النبيل |
| Burada, çok uzaklardan gelen yağmur suları ovaları kaplar. | Open Subtitles | هنا، ماء مطرِ من كل حدب وصوب تتدفق عبر السهولِ المستويةِ. |
| Bunun gibi açıklıklar, filleri çok uzaklardan bile çeken bir mıknatıs gibidir. | Open Subtitles | هي مغناطيس للفيلةِ من كل حدب وصوب |
| Bu dünyanın çok çok uzaklardan görünüşü. | Open Subtitles | هذا وشم للأرض عند رؤيتها من مسافة بعيدة بعيدة للغاية |