| Ama dün onunla öğlen yemeği yediğimde Dışişleri Bakanlığı'nın protokol tutkusu hakkında, o da yaklaşık sizin gibi konuştu. | Open Subtitles | لكن عندما تناولت الغداء معه البارحة كان يقول مثل ما تقول تقريباً عن البروتوكول المتبع في مكتب العلاقات الخارجية |
| Vay canına Peg. Bana gerçekten öğlen yemeği yaptığına inanamıyorum. | Open Subtitles | جي، الوتد، لا أستطيع أن أصدق كنت فعلا بلدي الغداء. |
| Boğazına kadar porno filme batmadığın bir gün, öğlen yemeği? | Open Subtitles | انت تتناول الغداء عندما لا تكون مشغول بالافلام الخليعة,اليس كذلك؟ |
| Her öğlen yemeği saatinde, Brick'in gözü önünde BlueBell'in güzel insanlarıyla sohbet edeceğim. | Open Subtitles | كل فترة غداء اقوم بالتحدث مع سكان بلوبيل الطيبين في مجال رؤية بيرك |
| İtalya'da, yüksek güvenlikli bir cezaevinde Mario Moretti ile öğlen yemeği yedim. | TED | كنت علي موعد غذاء معه في سجن شديد الحراسة في إيطاليا . |
| Yine de, yardım kampanyasından aldığım bedava öğlen yemeği kuponum duruyor. | Open Subtitles | مع ذلك، فإنّ جمعية التجول الخيرية كان لديها كوبون وجبة الغداء |
| Kocası ile beraber öğlen yemeği yiyeceklermiş. - İyi denk gelmiş yani... | Open Subtitles | قالت أنّها ستخرج لتناول الغداء مع زوجها لذا فإنّه كان وقتاً ضائعاً. |
| Gelip öğlen yemeği yeriz, belki de seni kızamık yaparım dedim. | Open Subtitles | وفكرت أن آتي هنا لوقت الغداء وربما أسبب لك الحصبة حسناً |
| Söyleyin yoksa kahvaltı zamanı mı geldi? öğlen yemeği? Akşam yemeği? | Open Subtitles | هل هذا وقت الإفطار أم الغداء أم العشاء أم وقت اللعب؟ |
| öğlen yemeği sırasında onu otoparkta bir adamla konuşurken gördüm. | Open Subtitles | رأيتُها بوقت الغداء تقريباً في موقف السيّارات، تتحدّث إلى رجلٍ. |
| Dün onunla öğlen yemeği yedim, çünkü burada Long Beach üniversitesinde dans eğitimi alıyor. ve gerçekten çok başarılı. | TED | وتناولت الغداء معها بالأمس, لأنها طالبة جامعية تدرس الرقص هنا في لونغ بيتش. وهي تتقدم بشكل مذهل |
| Şimdi güzel bir öğlen yemeği,gece de havai fişekler, kokteyller,mükellef bir akşam yemeği! | Open Subtitles | سنتناول الغداء والليلة مرة آخرى الألعاب النارية ، كوكتيلات ، عشاء رائع |
| General Gabler bugünlerde öğlen yemeği yemiyor. | Open Subtitles | في هذه الأيام لا يتناول جنرال جابلر الغداء |
| Belki birlikte öğlen yemeği yeriz, veya telefonda konuşuruz. | Open Subtitles | ربما يمكننا تناول وجبة الغداء أو ربما نتحدث عبر الهاتف؟ |
| öğlen yemeği için biraz erken olduğunu düşünüyorum. | Open Subtitles | كُنت اعتقد أنه من المُبكر . إن اتناول طعام الغداء |
| Eğer bu işin içinden sağ salim kurtulursan, sana klübümde bir öğlen yemeği ısmarlayacağım. | Open Subtitles | لو أنت يَجِبُ أَنْ تأتي خلال هذه المحنةِ المرعبة سالم، أوَدُّ أَنْ أَعْرضَ عليك الغداء في النادي بتاعي. إنتهى. |
| Bu mahalledeki atmosferi iyileştirmek için restoranda öğlen yemeği istiyorsan, hayır demem. | Open Subtitles | لو تريدين أن تتناولين الغداء في مطعم ما لتحسين الغلاف الجوي في هذا الحي لن أرفض هذا |
| O da bana başka bir öğlen yemeği verip veremeyeceğimi sordu. | Open Subtitles | لذا سئل عمّا إذا كان بوسعي أن أقيم حفل غداء آخر |
| - Evet. Sipariş güzergâhında tanıştığım biriyle öğlen yemeği yiyeceğim. | Open Subtitles | أجل، عندي موعد غداء اليوم مع شخص التقيت به في خط سيري. |
| Al, bekleyeceğin şu uzun kuyruk için yanına öğlen yemeği almayacak mısın? | Open Subtitles | مهلا، القاعدة، ليست لك ستعمل حزمة مأدبة غداء لهذا الانتظار الطويل في الخط؟ |
| Tabii birlikte hızlı öğlen yemeği, hiç yememekten iyidir. | Open Subtitles | بالطبع، غذاء سريع معاً أفضل من لا شيء، صحيح؟ |
| öğlen yemeği randevunun zaman dilimi değişimine dönüşmesinden memnun olmasam da, sana güveniyorum Emily. | Open Subtitles | بما أنني غير مندهش بأن غداءك تحول إلى تغير في فارق التوقيت فأنا أثق بك، (إميلي) |
| öğlen yemeği yemedik, açlıktan ne dediğimizi bilmiyoruz. | Open Subtitles | نحن لَمْ نَأخُذْ غداءاً. نحن فقط lightheaded. |
| Bir pubta öğlen yemeği yemiş, ama hangisi hatırlayamıyor. | Open Subtitles | قال أنه تغدى في حانة ولم يستطع تذكر اسمها |