| Belki de hatunlar üzerine daha fazla yoğunlaşmalıyım. Milletin önemsediği tek şey bu zaten. | Open Subtitles | ربما يجب أن أحاول مضاجعة الفتيات ذلك الشيء الوحيد الذي يهتم به الجميع |
| Bak, sermaye ortaklarının önemsediği tek şey, yarıyıl temettüsü. | Open Subtitles | انظر .. الامر الوحيد الذي يهتم به هؤلاء المساهمون هي تلك المكافآت في آخر العام |
| Bon, Damon Salvatore'un önemsediği tek şey Elena. | Open Subtitles | (بون)، إن (إيلينا) هي الشيء الوحيد الذي يهتم به (دايمُن). |
| önemsediği tek kişi kendisi. | Open Subtitles | إنه الوحيد الذي يهتم |