| Kahve ve çikolata gibi sevdiğimiz tüketim mallarını üreten şirketler ne olacak? | TED | الآن، ماذا عن شركات البضائع الاستهلاكية التي تصنع منتوجات نحبها كالقهوة والشوكولاته؟ |
| Fotokopi makineleri üreten fabrikanın yöneticisiyim ve işimden yeni ayrıldım. | Open Subtitles | إنّني المدير التنفيذي لشركة تصنع مكائن التصوير وقد استقلت لتوي. |
| Sadece Çin’de, bu aktif maddeleri üreten... ...beş yüz tane tesis vardır. | TED | هنالك 500 من هذه المنشات التي تنتج هذه المكونات في الصين وحدها |
| Son zamanlarda, eşini ve çocuklarını geçici bir süre köyde bırakarak, Dongguan'da vinç üreten bir fabrikada çalışmaya gitti. | TED | هي عادت مؤخرا إلى دونغقوان لوحدها لتأخذ وظيفة في مصنع ينتج رافعات البناء، تاركة مؤقتا زوجها وأطفالها في القرية. |
| Saniyeler içinde içilebilir su üreten bir tuzdan arındırma tekniği. | Open Subtitles | أسلوب تحلية قادر على إنتاج مياه صالحة للشرب خلال ثوانٍ |
| Bu aşağı Manhattan'da devam eden bir çalışma elektrik gücü üreten istasyonların ilklerinden bazılarını kurdukları yerde. | TED | يستمر هذا العمل جنوباً في أسفل منهاتن حيث قاموا بإنشاء أول محطات توليد الطاقة الكهربية. |
| yoğun, binlerce metre küplük ponza üreten, | Open Subtitles | الإنفجارات البركانية الهائلة، الثورات المتفجرة التي تنتجها |
| - Ne yani elmas üreten ülkelerle iş bağlantıları mı varmış? | Open Subtitles | وماذا، أكان لديهم علاقات تجاريّة في دُول تُنتج الألماس؟ |
| Bazı zamanlar, başka materyaller üreten enzimler, polisakkaridler, yağ asitleri gibi. | TED | وفي أحيان أخرى، هي أنزيمات تصنع مواد أخرى مثل السكريات والأحماض الدهنية |
| Bu iplikler nesiller boyu kimono için iplik üreten makinelerle makineler ile aynı makinede üretildi. | TED | صُنعت هذه الخيوط في نفس الآلات التي كانت تصنع خيوط الكيمونو لأجيال. |
| İster inanın ister inanmayın, doğada yakıt üreten mikroplar var. | TED | هناك مايكروبات تصنع الجازولين ، صدق أو لا تصدق |
| Kendi beyin etkinliklerini izliyorlar, ve acıyı üreten sinirsel yapıları kontrol ediyorlar. | TED | أنهم يشاهدون طريقة تفعيل أدمغتهم ويقومون بالتحكم في المسارات التي تنتج الألم |
| Bu da, mercan kayalıkları ve oksijen üreten plankton için kötü haber. | TED | هذه أخبار سيئة للجزر المرجانية والعوالق التي تنتج الأوكسجين. |
| Sonra dedik ki, biz bu 115 yıllık, yılda 9.07 milyar kg CO2 üreten alçıpan sürecini yeniden tasarlayabiliriz. | TED | وقلنا أننا يمكن أن نعيد تصميم الجبس ذا 115 عام التي تنتج 20 بليون رطلا من ثاني أكسيد الكربون سنوياً |
| İki adet dar boşluktan geçen dalgaları üreten bir de jeneratörüm var. | Open Subtitles | لدي مولد ينتج الموجات التي تمر من خلال اثنتين من الفجوات الضيقة. |
| "Evrenin korosunda ahenk üreten şeyler bizim kısmi işitme duyumuza düzensiz gibi gelebilir." | Open Subtitles | هذا الذي ينتج الانسجام في جوقة الكون يمكن أن يبدو خلافا لجلساتنا الجزئية |
| Çünkü kim doğal gaz üreten bir gübre fabrikası ister? | TED | لأنه ، من ذا الذي يريد مصنع الأسمدة الذي ينتج غازاً طبيعياً؟ |
| Gerçekten sağlıklı yiyecekler üreten, güvenebileceğimiz, saydam bir gıda sistemine ihtiyacımız var. | TED | نحن بحاجة حقاً لشفافية في أنظمتنا الغذائية لكي نثق بها أنظمة قادرة على إنتاج أغذية صحية. |
| Tepkime sırasında elektrik akımı üreten özel bir tepkime odasında asetik asit denilen başka bir moleküle dönüştürülür. | TED | هناك يتم تحويله إلى عنصر آخر، يُسمّى: حمض الخليك، في نوع خاص من المفاعل يتم إنتاج تيار كهربائي أثناء عملية التفاعل. |
| Biyokimyasal değişimlerden biri olan birçok tümör glikoliz adı verilen ve enerji üreten bir işlemde büyük bir artışa neden olur. | TED | أحد التغييرات الكيميائية تسبب العديد من الأورام والتي هي عبارة عن زيادة كبيرة في توليد الطاقة تُسمّى: التحلُّل. |
| Kimyasal ev temizlik malzemeleri üreten bir şirket. | Open Subtitles | المواد الكيميائية التي تنتجها المنتجات المنزلية ، و مواد التنظيف |
| Filmleri, empati üreten makineler gibigörüyorum. | Open Subtitles | و بالنسبة لي، الأفلام مثل آلة تُنتج العاطفّة |
| Ve buralarda gübre üreten 50 tane fabrika yok. | Open Subtitles | و ليس هُناك خمسون مصنع لصناعة المواد المخصّبة بالجوار هُنا. |
| Bir üretici bulmakla başladık, Vietnam'da MTTS adında Güneydoğu Asya için yenidoğan bakımı teknolojileri üreten bir organizasyon. | TED | لذا نبدأ بإيجاد مصنّع، مثل منظمة تدعى أم تي تي اس في فيتنام، والتي تصنّع تقنيات لحديثي الولادة في جنوب شرق آسيا. |
| Bu ışınların oluşturduğu ısı, elektrik üreten geleneksel bir türbünü çalıştıran buharı oluşturan suyu kaynatabilecek kadar büyüktür. | TED | الحرارة المتولدة من هذه الأشعة هائلة بحيث أنه يمكن استخدامها لغلي الماء وإنتاج بخار ماء والذي يحرك توربينات تقليدية، والتي تولد الكهرباء. |
| Teknolojiyi üreten insanlar teknolojiyle ne yapmamız gerektiğini düşünen insanlar olsun istiyoruz. | TED | ونريد الأشخاص الذين يصنعون التكنولوجيا أن يفكروا في ما يجب أن نفعله بالتكنولوجيا. |
| Bu makinenin elektrik enerjisi üreten... küçük bir dinamosu vardır. | Open Subtitles | .. فلدى هذا الجهاز مولد صغير . يولّد طاقة كهربائيّة |
| Aslında bu sabah, bu trajik olayı tartışmak için Ablixa'yı üreten şirket olan Sadler-Benelux'in temsilcisini çağırmıştık fakat kendisi programa çıkmayı kabul etmedi. | Open Subtitles | (أننا دعونا ممثل من شركة (سادلر بينلوكس (أحد صُناع عقار (إبليكسا ليأتي الى هنا هذا الصباح* *لمناقشة هذه القصة المأساوية للغاية,لكنه لم يحضر |
| Ama eğer salgı bezlerinden salgı üreten herhangi bir anneye gidersek yani tanıma ile ilgili değil, herhangi bir anneden olabilir, salgıyı alırsak ve şimdi bebeğin burnunun altına koyarsak, çok farklı bir tepki alırız. | TED | ولكن إذا ذهبنا إلى أي أم تفرز من الغدد الهالية، فالأمر لا يتعلق بالتعرف، يمكن أن تكون من أي أم، إذا أخذنا الإفراز ووضعناه الآن تحت أنف الطفل، نحصل على رد فعل مختلف جدا. |