| Bir de nefes darlığım var ve çok salyam akıyor. | Open Subtitles | حسناً, كما أنّ لديّ انقطاع في التنفس ولعابي يسيل كثيراً |
| Bildiğiniz gibi, dün gece boyunca ve bugün ayaktakımı kalabalık, kâh şakıyıp, kâh böğüren patavatsız Mesihlerini dinlemek için köy yollarından adeta akıyor. | Open Subtitles | كما تعلمون ، طوال الليلة الماضية و اليوم إن الحشد المقدس الغير مغسول كان يتدفق من الطرق الريفية الخلفية |
| 'Yalnız', para nasıl da akıyor görmelisin. | Open Subtitles | أيها الوحيد ، يجب أن ترى كيف تتدفق النقود |
| Kulağı hiç durmadan akıyor, bir türlü akıntıyı durduramadık... ve ilaçlar da ateş pahası. | Open Subtitles | إنها تنزف باستمرار، ولا يبدو أن هناك شيء سيوقفها والدواء سعره مرتفع جداً |
| Abbe, kan dereleri ayağımızın altından akıyor. | Open Subtitles | أنهار الدمِّ تجري تحت أقدامنا، أيها الخوري |
| Zaman ne kadar da hızlı akıyor. | Open Subtitles | يا الهي، ان العمر يمضي بسرعة، اليس كذلك؟ |
| Danny'nin kanı akıyor! "Tanrı değil, şeytan değil, insan!" diyor. | Open Subtitles | دانى ينزف ، يعرفون يقول ليس إلاها ، ليس شيطانا ، لكن رجل |
| Benzin akıyor. Her an alev alabilir. | Open Subtitles | البترول يتسرب من السيارة انها يمكن ان تحترق في اي لحظة |
| Tıpkı Yalan Rüzgârı gibi. Rigfort'un ağzının suyu akıyor. | Open Subtitles | إنه مثل الصغار والقلقين ريجفورت يسيل العاب عليه |
| Burnum akıyor, boğazım acıyor ve vücudum ağır geliyor ya da buna benzer bir şey. | Open Subtitles | أنفي يسيل وحلقي يؤلمني وأشعر بثقلٍ في جسمي أو شيئاً كهذا |
| Alerji sebebimi biliyorum. Dört ayaklı ve salyaları akıyor. | Open Subtitles | تعرف مايثير حساسيتي لديه أربع أقدام ولعابه يسيل |
| Böylece, su yatağı iki sızdırmaz yatak katman arasında akıyor... ve su, üstteki katmanın basıncıyla akıyor. | Open Subtitles | وعلى ذلك فإن الماء قد توقف عن السير عند نقطة بين الطبقتين إن الماء يتدفق على الطبقة العلوية من المسار وتصبح تحت الضغط |
| Diyelimki saatte 3 kilometre hızla akıyor. | Open Subtitles | دعونا نتصور بأنه يتدفق بواقع ثلاثة كيلومترات في الساعة |
| Çimler yeşeriyor, ağaçlar dallarını salıyor, ve nehirler akıyor. | Open Subtitles | العشب ينمو والأشجار تمد فروعها والأنهار تتدفق |
| Yaşam, zamanla korumaya alınmış bir bölgeye akıyor. | Open Subtitles | تيارات الحياة تتدفق عبر الأراضي متوقفة في الزمان |
| Öyle olsa şu anda yerde kanın akıyor olurdu. | Open Subtitles | لو كان الحال كذلك لكنت ممددا في الأرض و تنزف |
| Dışarıda hayat akıyor ve kendimi burada çok işe yaramaz hissediyorum. | Open Subtitles | الأمور تجري في الخارج وأشعر أنني بلا فائدة هنا |
| Zaman giderek hızlı akıyor. Yirmimizden sonra beyin hücrelerimiz.. | Open Subtitles | الوقت يمضي بسرعة شديدة وعلى ما يبدو فإن السبب |
| Artık adam kan kaybediyor ve kanları paspasa akıyor. | Open Subtitles | إذاً الأن هو ينزف و دمه يقطر على السجادة |
| Kan deliklerden akıyor ve deliği açan şeye yapışarak kitle oluşturuyor. | Open Subtitles | يتسرب الدم عبر الفتحات ويلتصق بالدخيل مشكلًا كتلة |
| Sürekli akıyor. Engel olamıyorum. | Open Subtitles | أنها تسيل طوال الوقت وأعجز عن أيقاف هذا. |
| Buz, "pişiyor" ve eriyen sular buz tabakasının üzerine akıyor. | Open Subtitles | الجليد يطبخ في الأسفل و الماء يتدفّق في الغطاء الجليديّ |
| Hemşireye burnum akıyor dedim. | Open Subtitles | لقد أخبرت الممرضة أن أنفي يرشح |
| Ve şu anda eve dönüş zamanı... yine gözlerimden yaşlar akıyor. | Open Subtitles | والآن لقد حان الوقت للعودة إلى البيت تتدفّق الدموع من عيني مرة أخرى |
| Gözlerinden, kulaklarından burnundan, ağzından sıvılar akıyor. | Open Subtitles | . كانت تتسرب من عينيها ، أذنيها ، أنفها، فمها |
| İnanılması güç gibi gelse de bu su havuzu için ısı aslında, uzayın soğukluğuna akıyor. | TED | قد يبدو هذا غير معقول، لكن وبالنسبة لبركة الماء تلك، فإن حرارتها تسري فعليًا إلى برودة الفضاء |
| Tüm kemiklerim... ufalandı... iç organlarım... hayati sıvım akıyor... önemsiz bir baş ağrısı, iştahsızlık. | Open Subtitles | كل عظمة تحطمت، كل عضو يسرّب السوائل، صداع خفيف، فقدان شهية. |