| Öykünün icinden heyecanlı anları gösteren bir zaman cetveli goruyorsunuz. | TED | يمكنكم رؤية جدول زمني، يظهر لكم اللحظات المثيرة خلال القصة. |
| Hayır, beş saati sizin sanat koleksiyonunuzu pahalı arabalara olan ilginizi hayatınızın en travmatik anları hariç her şeyi tartışmaya harcadık. | Open Subtitles | لا قضينا 5 ساعات في مناقشة مجموعتك الفنية و إعجابك بالسيارات الغالية و كل شئ ما عدا اللحظات المؤلمة في حياتك |
| "Bunu çok iyi biliyorum, çünkü bizler böyle anları defalarca yaşadık." | Open Subtitles | أعرف ذلك لأننا أكثر من مرّة واجهنا مثل هذه اللحظات بأنفسنا |
| Şimdi o kadar kızgın ki, şakalaşma anları ona acı veriyor. | Open Subtitles | الآن هو غاضب جداً, لحظات من الطيش . تسبب له الألم |
| Ama bazen bizim karanlık anları geleceğimiz için tuşunu basılı tutun. | Open Subtitles | لكن في بعض الأحيان لدينا أحلك لحظات الاستمرار على مفتاح لمستقبلنا. |
| İşler toparlandığındaki hayatın en iyi anları çok az ve kısacıktır. | Open Subtitles | وأفضل اللحظات في الحياة , عندما يترتب كل شيء قليلة وعابرة |
| Muhteşem tarih içindeki bu anlara "eşik anları" diyoruz. | TED | في التاريخ العظيم نشير إلى هذه اللحظات باسم العتبات الزمنية. |
| Süreçte, bir problemi tehlike haline gelmeden yakalayıp, onun için bir şeyler yapabileceğiniz anları belirlemeniz lazım. | TED | أنت بحاجة إلى تحديد اللحظات في عملية عندما يمكنك فعلا التقاط مشكلة قبل أن يصبح خطرا ونفعل شيئا حيال ذلك. |
| Eşim bir anne olarak onları hayatının en değerli anları olarak görüyor. | TED | زوجتي تعدها من بين أثمن اللحظات لديها كأم. |
| demek istiyorum. Diğer yandan, artık bu anları tamamen yeni bir şekilde deneyimliyorum. | TED | ومن ناحية أخرى، أنا الآن أعيش تلك اللحظات بطريقة جديدة للغاية. |
| Onlar sadece hikayelerini yaratan anları bilirler, hatta kitap kapandığında bile... | TED | هم فقط يعرفون اللحظات التي تشكل قصتهم حتى عندما يكون الكتاب مغلق وكذلك شخصيات الكتاب |
| Yalnızda aradaki anları bilirsiniz, hayatınızı yaratan anları... | TED | بمقدورك أن تعرف فقط اللحظات في منتصفه اللحظات التي كونت حياتك. |
| Fakat behsettiğim anları düşünün. | TED | ولكن فكروا في اللحظات التي ذكرتها للتو. |
| Biz bu gibi anları vahşice seversek, sonra belki iyi yaşamayı öğrenebiliriz -- ölüme karşın değil, ama onun yüzünden. | TED | لو نحب مثل هذه اللحظات , بضراوة لربما نستطيع أن نعيش بشكل جيد ليس حقداً على الموت ولكن بسببه |
| Bir noktadan sonra, komayı içermeyen bazı anları bir araya getirmeye ihtiyacım var. | Open Subtitles | في مرحلة مؤكدة لابد أن أتعافى لبعض لحظات حياتي التي لا تشمل الغبوبة |
| Sanki bu küçük neşe anları ulu orta yerde bizden saklıydı. | TED | كأن لحظات البهجة الصغيرة هذه كانت مخفية أمام الجميع. |
| Bizi güldüren çeşit çeşit "ay!" anları vardır ve yalnızca 40'ı bilinçli olarak işlenirken 11 milyon bilgi parçasının üstesinden gelen bir beyinde gerçekleşen şey budur. | TED | هذه لحظات مثيرة للدهشة وتجعلنا نضحك ونقهقه، وهذا ما يحدث في العقل والذي يستطيع أن يتعامل مع 11 مليون معلومة واردة مع فقط 40 تُعالج بإدراك. |
| Bunu gibi anlar oldu, pek nadir sessizlik anları oldu. | TED | كانت هناك لحظات مماثلة، لحظات قليلة من الصمت. |
| İlham verici anları tarif etmek için kullandığımız zengin bir kelime dağarcığımız var. | TED | لدينا هذه المفردات الغنيّة جدّا في وصف لحظات الإلهام. |
| Her ne kadar garip bir durum olsa da dostluk ve paylaşım anları da vardır ya da herneyse. | Open Subtitles | و بالرغم من أن هذا موقف غريب و لكن هناك لحظات من الصداقة و لحظات من المشاركة وما إلى ذلك |
| Tek ihtiyacımız olan son anları. Katilin yüzüne görmeye çalış. | Open Subtitles | جلّ ما نحتاج هي لحظاته الأخيرة، فتّش عن وجه القاتل. |
| "herşey değişirken bu güzel anları sakla" | Open Subtitles | أتذوق هذه اللحظاتِ الجميلة عندما تغير كُل شيء |