| Korku konusuna gelecek olursak korku yüzünden kararsızların sayısının arttığını görüyoruz. | Open Subtitles | النتائج لم تحسم بعد و بالنسبة للخوف فإنه يزداد بشكل ملحوظ |
| Mesela birisine, kel kısmının arttığını söylemek zorunda değilsiniz veya bebeğinin çirkin olduğunu. | TED | أعني، أنت في حلٍّ من أن تخبر شخصا أن الصلع في رأسة يزداد أو أن طفلهم شكله قبيح. |
| 2008'de geri gidildi ve çalışma, gri maddenin neden arttığını görmek için yeniden yapıldı. | TED | في عام 2008، قاموا بإعادة الدراسة ليكتشفوا سبب ازدياد المادة الرمادية. |
| İnsanları Scientology sürecinden önce ve sonra test ettik ve her seferinde IQ'larının arttığını gördük. | Open Subtitles | سيتحسّن نظرك. إختبرنا أُشخاصاً قبل مُمارسة الساينتولوجى وبعدها, ووجدنا, بلا استثناء, أن مُعدّل ذكائهم قد ارتفع. |
| Bak, hissedarlar hisse değerlerinin arttığını görmek isterler. | Open Subtitles | حسناً, المستثمرين يريدون أن يروا سعر السهم يتزايد |
| Eğer zamanda 20.000 sene öncesinden bugüne dönerseniz, sıcaklığın arttığını görürsünüz. | TED | و إذا انتقلتم بالزمن من 20.000 سنة إلى حاضرنا اليوم. ستجدون أن الحرارة قد ارتفعت. |
| Ailelerin, uyuşturucu kullanımının sabah 5 civarında arttığını bilmelerini istiyorum. | TED | وأريد من العائلات أن تعرف أن أسئلة تعاطي المخدرات ترتفع عند 5 صباحا. |
| Öğrencilerinizden biri, okulunuzda zorbalığın giderek arttığını söyledi. | Open Subtitles | أحد الطلاب أخبرنا أنه يعتقد أن التنمر فى مدرستك يزداد سوءاً |
| Sadece gerilimin arttığını söylemeye çalışıyorum. | Open Subtitles | كل ماكنت أحاول قوله أن الجو بدأ يزداد سخونة هنا |
| Yani, gri madde hacmine bakarsak, örneğin, 4 yaşından 22 yaşına kadar olan gri madde hacmine bakarsak, grafikteki gibi çocuklukta arttığını görürsünüz. Erken dönemde zirveye çıkar. | TED | لذا إذا نظرتم إلى حجم المادة الرمادية مثلاً، حجم المادة الرماديّة ما بين عمر الرابعة و 22 سنة يزداد خلال مرحلة الطفولة، كما يمكنكم أن تروه في الرسم البياني. ويصل ذروته في المراهقة المبكرة. |
| Ama son günlerde sevgisinin arttığını düşünüyorum. | Open Subtitles | رغم أنني أعتقد أن تعاطفها يزداد |
| Korkunun arttığını hissediyorum. | Open Subtitles | أشعر بخوفك يزداد |
| Eğer bu da yeterli değilse Amerikan Psikoloji Birliği iklim değişikliğine karşı kaçınma çatışması, çaresizlik ve vazgeçme gibi verdiğimiz psikolojik tepkilerin arttığını söylüyor. | TED | الآن إن لم يكن ذلك كافيًا تصرح الجمعية الأمريكية لعلم النفس إن استجابتنا النفسية تجاه تغير المناخ مثل تجنب المنازعات، واليأس، والاستسلام في ازدياد |
| Köyün şefi de, hem köylülere hem de hayvanlara saldırıların arttığını doğruladı. | Open Subtitles | أكد زعيم القرية أن الهجمات علي كل من سكان القرية و الحيوانات في ازدياد |
| Anketler geçtiğimiz aylarda desteğin arttığını belirtse de yaklaşık yüzde 20'lik bir kesim hâlâ kararsız gözüküyor. | Open Subtitles | وتُظهر استطلاعات الرأي ازدياد الدعم في الأشهر الأخيرة، رغم أن زهاء 20 في المئة من البلاد لا تزال مترددة |
| ...yapmaya başladığımdan beri işlerinin %30 arttığını söylediler. | Open Subtitles | وقالو لي اني مذ بدئت بالاعلانات %ارتفع حجم اعمالهم ب 30 |
| Ayrıca Richie'ye ücretinin arttığını söyledim. | Open Subtitles | أيضاً, أخبرت "ريتشي" بأن أجرك ارتفع |
| Ama Sloan Sabbith, zayıf bir mali çizelgenin ardından hisselerimizin düşmeyip, arttığını çünkü birinin hisselerimizin %5'ini aldığını çözdüğünde anladık. | Open Subtitles | لكن (سلون سابيث) اكتشفت الأمر عندما لاحظت بدل الهبوط في التقرير الأسبوعي، سهمنا ارتفع لأن أحدهم قام بشراء 5% من أسهمنا. |
| Nazikliğin yayıldığını, hasta memnuniyeti puanlarının ve aynı şekilde hasta referanslarının da arttığını açıkladı. | TED | وأوضح أن الدماثة تنتشر، وقد ارتفعت درجة رضا المرضى، وكذلك الإحالات المرضية. |
| Dahası, dronlar ada etrafında su sıcaklığının kayda değer derecede arttığını tanımlıyorlar. | TED | علاوةً على ذلك، تحدد المراكب المسيرة أن درجة حرارة الماء حول الجزيرة قد ارتفعت بشكل ملحوظ. |
| Ve fiyatlar düştükçe kazancın zamanla arttığını görüyoruz. | TED | ونحن نرى الأرباح ترتفع مع مرور الوقت كما ينزل الثمن. |
| Ve de sera gazının seviyesinin de arttığını biliyoruz. | TED | ونحن نعي ان نسب غازات الدفيئة ترتفع ايضاً |