| Onunla ben gittik böğürtlen toplamaya. | TED | حسناً .. وكنا أحيانا نذهب لقطف التوت البري |
| Ben de dolanıp etrafa bakayım. Umarım biraz böğürtlen bulabilirim. | Open Subtitles | يجب على الذهاب لأصطاد بنفسى لابد أنه يوجد بعض ثمار التوت بالجوار |
| Şapkanı versene. Biraz böğürtlen toplayacağım. | Open Subtitles | أعطنى قبعتك ، أريد أن أقطف بعض التوت البرى |
| böğürtlen parçalı biftek ve böbrek böreği. | Open Subtitles | فقد طلب شريحة الكلاوي و بودنغ توت العليق |
| Yüzüne kocaman bir böğürtlen reçeli sürmek gibi bir şey yok dostum. | Open Subtitles | ليس هناك مايضاهي وضع وجهك وسط كمية كبيرة من المربى بلاك بيري |
| Ertesi sabah böğürtlen toplamaya gittik. | Open Subtitles | فى الصباح كنا نخرج لجنى ثمار التوت الأسود |
| Belki böğürtlen falan bulabiliriz. | Open Subtitles | ربما يمكن أن نجد بعض التوت أو شيء من هذا. |
| Domates çorbası, ve böğürtlen parçalı biftek ve böbrek böreği... | Open Subtitles | حساء طماطم كثيف و شريحة الكلاوي و البودنغ و أنهى كل الأطباق بطبق حلوى التوت العليق |
| Kumsalla böğürtlen ağaçlarının arasına 10 yumurta sakladım. | Open Subtitles | انا خبأت عشر بيضات بين الشاطئ ومنبت التوت |
| Kutsanmış Bakir böğürtlen, Naneli On Emir, İncil Sakızı." | Open Subtitles | التوت العذراء وصية النعناع ، علكة الكتاب المقدس |
| Yarın ya da öbür gün buradan geçerken biraz böğürtlen getir. | Open Subtitles | غدا أو بعد الغد أرسل بعض التوت أثناء مرورك - ماذا؟ |
| -Anne git ve gelinine böğürtlen olayını sor. | Open Subtitles | امى أذهب وأسألى كنتك حول حادثة التوت هي ستخبرك كلّ شيء |
| Karahindiba otu, bir tutan dereotu, ve üstüne taze böğürtlen suyu. | Open Subtitles | خضرة الهندباء، وغصن من الشبت البري وعصير التوت البري كمرق |
| Tabi sürekli ellerini yıkayıp, bolca böğürtlen suyu içmen gerekiyor. | Open Subtitles | يجب أن تغسل يداك جيداً وتشرب عصير التوت البري |
| Güzel bir fleto, bir parça kuşkonmaz ve biraz böğürtlen şurubu. | Open Subtitles | ،بعض من لحم الفيليه، بعض الهليون وبعض سلطة التوت |
| Kumsalda yürümeye gittim, sonra çiftçinin marketinden birkaç böğürtlen arakladım. | Open Subtitles | ثم قطفت لنا بعض التوت من محل المزارع اوه اولا يجب ان اعطيك شيئا |
| Dinle, böğürtlen toplamak veya sülün avlamak için durmayacağız. | Open Subtitles | استمع، لن نتوقف لالتقاط التوت الأسود وصيد الطيور |
| Tanrım! Bu, şu demek oluyor; pasta, dondurma böğürtlen suyu ve Tanrı bilir başka neler. | Open Subtitles | هذا يعني هلام وبوظة وعصير توت العليق والله وحده يعلم ماذا أيضا. |
| Orada böğürtlen çalılıkları vardı, ben de şansımı denedim. | Open Subtitles | وهناك شجيرات بلاك بيري هناك اذا سأغتنم فرصتي |
| Bugün canımı hiç düşünmeden böğürtlen böreği için verebilirim. | Open Subtitles | أرغب باعطاء حياتي مقابل الحصول على فطائر العناب |
| Birbirimize böğürtlen yedirirdik, dans ederdik. | Open Subtitles | لقد كُنا نطعم بعضنا التّوت. و كُنا نرقص معاً. |
| "böğürtlen Evi, Otel ve kahvaltı" | Open Subtitles | فندق " منزل الشجر الشائك "، للمبيت و وجبة الأفطار |
| En sevdiğim bazı şeyler, örneğin çikolata ve çay, böğürtlen, aşırıya kaçmadan alkol, stres denetimi, ve esrarda bulunan kanabanoidler. | TED | بعض أشيائي المفضلة كالشكولاته والشاي والتوت الكحول بإعتدال والتعامل مع الضغوط المواد الموجودة في الماريجوانا |
| Güneş böğürtlen çalılarının üzerine doğmaya başlamışken biz de küreklerimizin arkasıyla taze toprağın üstünü düzeltiyorduk. | Open Subtitles | والشمس قد بدأت بالشروق فوق أشجار بستان العليق عندما كنا نسوي التراب الطري باستخدام المجارف |