| Elmas bir bileklik çaldı sonra ben de ondan çaldım. | Open Subtitles | قام بسرقة سوار ألماسي الذي قمت بسرقته منه بعد ذلك |
| Yarasını tedavi ederken bileklik taktığı dikkatimi çekti. | Open Subtitles | بينما كنت أعالج جرحها لاحظت أنها ترتدي سوار |
| Uygun bulmadığımızı söylersek, kenevirden bileklik takmasını hızlandırmış oluruz sadece. | Open Subtitles | حتى لو كنا غير متفقين سنسكت وتتطور علاقتهم ويشتري لها سوار |
| Ve şimdi bileklik onların elinde. Hemen heyecanlanmayın. | Open Subtitles | كنّا نتمنّى بأنّها تقودنا إلى السوار من الواضح أنها عملت |
| Aptal bir bileklik takıyor olman, hiç bir şeye fayda etmiyor. | Open Subtitles | و توقف ارتداء هذا السوار السخيف و كأن هناك فرق , لا يمكنك أن تقوم بأي شيء حيال أي شيء |
| Şu iri ve yerimi gösteren bileklik, sırrımızı açığa çıkarabilir. | Open Subtitles | شيء ما يخبرني أن سواراً ضخما مُحددا للموقع قد يعيقنا |
| ikincisi ise, evde iş yapmaya olanak sunması. bileklik yapımı, takı tasarımı, dikiş nakış, ambalajlama gibi ev işlerine. | TED | والثانية، هي سماحه ببيئة مناسبة للعمل بالمنزل، كصناعة الأساور وتصميم المجوهرات والتطريز والتعبئة والخ. |
| 1000 kişiye bileklik verilmiş, ancak 800 kişi kapasitesi var. | Open Subtitles | ألف سوار ضاع , ولم يجدوا إلاّثمانمائةسوار. |
| Cumartesi günü öğleden sonra dışarı çıkmışken bir deri bileklik alayım dedim. | Open Subtitles | لقد كنت خارجاً بالصدفة في ظهيرة يوم السبت فاشتريت سوار جلدي |
| Bar 220'den alınan bileklik, müvekkilinizin aracanın arka koltuğunda bulundu. | Open Subtitles | سوار القميص من شريط 220 كسبناه من المقعد الخلفي من سائق سيارتك |
| Bir bileklik bir burger demek. Dört küpeyse patates kızartması. | Open Subtitles | سوار واحد يمنحكِ شطيرة أربعة أقراط تمنحكِ بطاطس مقلية |
| Bu sana doğduğun gün hastanede taktıkları bileklik. | Open Subtitles | إنَّه سوار اليد خاصتك الذي وضعوه لكِ المستشفى يوم ولادتك |
| Rajesh, annene yaptığın kolyenin yanına bir de bileklik eklemek ister misin? Yok, kalsın. | Open Subtitles | راجيش, هل تريد أن تصنع سوار لوالدتك لتناسب القلادة ؟ لا , شكرا |
| Deri bileklik taktığı yer yanmamış. | Open Subtitles | براندون لديه خط تان في معصمه حيث كان عادة ما يرتدي سوار جلدي |
| Bu, Ruh Şampiyonası ve ben o bileklik olmadan buradan ayrılmayacağım. | Open Subtitles | هذه بطولة الروح ولن اغادرها بدون ان يكون معي السوار |
| Ona bileklik veremem ama güvende olduğunu bileceksin. | Open Subtitles | لا يُمكنني إعطائه السوار ولكن على الأقل ستعرف أنّه بخير |
| bileklik numaran beni hep etkilemiştir ama bir kere de olsa sana vurabildim. | Open Subtitles | خدعة السوار تلك تعجبني دائمًا، لكن على الأقل تمكنتُ منك مرّة. |
| Şu an Kansas çocuk hastanesinde yeni doğan bebeklere takılan bileklik. | Open Subtitles | السوار اللذي يضعونه على المواليد الجدد في مستشىفى مدينة كانساس للاطفال الان. |
| Orijinal fotoğrafta kız kardeşin bileklik takıyor ama replikasında bileklik falan yok. | Open Subtitles | في الصورة الأصلية، كانت أختك تضع سواراً بينما لا تضع شيئاً في الصورة المقلدة |
| - Neden bileklik taktığını? - Gördü mü onu? | Open Subtitles | سبب وضعك لسوار تعقب - هل رأته؟ |
| Bak dostum, kızdığını biliyorum ama Kırmızı bileklik'in parçası olmanın bir anlamı var. | Open Subtitles | انظر، أعلم أنك غاضب ولكن كونك جزء من العصبة الحمراء يعني شيئًا |
| Hastanede bileklik düşmüştür, karışmıştır. | Open Subtitles | أسورة المعصم للأطفال قد سقطت في الحضانة أو اختلطت ببعض |
| Güzel bileklik | Open Subtitles | ماهذه الكلمات المكتوبة على سوارك ؟ |
| Herkese bileklik falan dağıtmışlardı. | Open Subtitles | وكانت أساور الخرز منتشرة في كل مكان |
| Deri bileklik falan mı takacaksın? | Open Subtitles | هل ستبدأ بإرتداء اساور جلدية؟ |
| Kayıt paketleri ve bir nevi elektronik bileklik var. | Open Subtitles | حسناً، وجدت أحزمة التسجيل، ونوع من الأسورة الإلكترونيّة |
| bileklik üzerindeki baş harfleri de kimliğini tespit etmemizde yardımcı oldu. | Open Subtitles | أحرف محفورة على ظهر سوارها المسروق ساعدت على الوصول لتطابق |