| Hep Wasim'in neden Amit'le buluşmaya tiyatroya gittiğini merak etmiştim. | Open Subtitles | ظللت أتساءل لماذا ذهب وسيم إلى هذا المسرح للقاء أميت. |
| Ve meraklı bir şekilde bu grupla buluşmaya gittim bulduğum şey, yaşamını idame ettirmeye çalışan 20 evlenmemiş anneydi. | TED | وكوني مفتونة قليلاً، ذهبت للقاء هذه المجموعة، وما وجدته كان 20 أم غير متزوجة اللاتي يحاولن البقاء على قيد الحياة. |
| En son ne zaman sinemaya ya da biriyle buluşmaya gitti, ha? | Open Subtitles | متى ذهبة لمشاهدة فيلم آخر مرة أو خرجت في موعد , إيه؟ |
| - Dışarıda bir buluşmaya gitmeliyim. - Bir sorun mu var? | Open Subtitles | عليّ ان اذهب الى موعد خارجي هل هناك اي مشكلة ؟ |
| Sağır buluşmayı kör buluşmaya tercih ederim. | Open Subtitles | أعتقد أنني بالأحرى سأفضّل الموعد الأعمى على الموعد الأصم |
| Burada önemli olan nokta, bu buluşmaya gitmenizin gerekmesi | TED | الجزء المهم هنا هو أنه عليكم حضور الاجتماع. |
| Sanırım bu buluşmaya hiç gelemeyecek. | Open Subtitles | الذي بخير. أنا لا أعتقد هي ستجعل ذلك الإجتماع. |
| buluşmaya bir dakika. Orada olsalar iyi olur. | Open Subtitles | دقيقة واحدة للقاء من الأفضل أن يكونو هناك |
| buluşmaya 1 dk. orada olsalar iyi olur. | Open Subtitles | دقيقة واحدة للقاء من الأفضل أن يكونو هناك |
| Eğer artık bana ihtiyacınız yoksa babamla buluşmaya gideceğim. | Open Subtitles | لو لا حاجة إلى وجودي، عليّ الذهاب للقاء بأبي. |
| Paranın yanında olduğunu, şantajcıyla buluşmaya gittiğini söyledi. | Open Subtitles | أنّه كان بحوزته المال. وأنّه كان ذاهباً للقاء الرجل. |
| Mandalla siyah bir iç eteği astığında buluşmaya hazır olduğumu anlayacaklar. | Open Subtitles | عندما تُعلقي الثوب الأسود الخاص بِكِ حينها سيعرفون موعد إستعدادي للقائهم |
| İlk tanıştığımız zamanlardan hatırladığım bir şey de, beraber bir buluşmaya gitmiştik. | TED | وعندما التقينا لأول مرة أحد الأشياء التي أتذكرها هو أنه أخذني في موعد. |
| Sen ve ben bu akşam çifte buluşmaya gideceğiz. | Open Subtitles | سنذهب أنا و أنتِ في موعد مزدوج الليلة ماذا؟ |
| Dikkatli ol. Tanımadığım kişilerle farklı şehirlerde buluşmaya başladığımda çok daha genç bir adamdım. | Open Subtitles | احترسي، كنت أصغر بكثير عندما حاولنا تحديد هذا الموعد |
| buluşmaya bu giysiyle gitmemelisin bence. | Open Subtitles | لا أعتقد أنكِ يجب أن تلبسي هذا في الاجتماع |
| buluşmaya gitmezsek bir daha böyle bir fırsat yakalamamızın garantisi yok. | Open Subtitles | لو لم نكون في هذا الإجتماع ليس هناك أي تأمين لهذه الفرصة أن تُكرر نفسها مجدداً |
| Silahını al ve benimle buluşmaya gel, her şeyi açıklayacağım. | Open Subtitles | خذي السلاح وتعالي لمقابلتي وسأشرح كل شيء |
| Eğer bu serseri onunla buluşmaya giderken giymen için sana ödünç verecek elbisem yok. | Open Subtitles | إذا قام ذلك الأحمق.. ليست لدي ثياب لأعيركِ إياها لكي تذهبي لمقابلته. |
| Ona mesaj çekmeye cesaret ettim ve buraya seninle buluşmaya gelmesini söyledim. | Open Subtitles | لقد أعطيت لنفسي حرية مراسلتها وأخبرتها أن تأتي هنا لمقابلتك |
| Beckett'ın eski sevgilisi Sorenson'a dönüp dönmediğini öğrenmek için bir FBI arkadaşımla buluşmaya. | Open Subtitles | لمُقابلة صديق لي من المباحث الفيدراليّة لأرى لو عادت (بيكيت) لحبيبها السابق (سورنسون). |
| Adam gibi bir buluşmaya daha ne dersin? | Open Subtitles | ما رائك بموعد غرامي مثالي في المره القادمة؟ إلى معرض الصور؟ |
| - Evet, o puanları Denver'a... -... fahişenle buluşmaya giderken kazandın. | Open Subtitles | استحققتها من خلال السفر إلى ـ دنفر ـ لتقابل عاهرتك |
| Babasının buluşmaya gelmemesini garantiye almayı ümit ediyordu. | Open Subtitles | والأن، على أمل أن يؤكد أن والده لن يصل لموعد لقائهم |
| Sence, Elizabeth benimle buluşmaya ikna edilebilir mi? | Open Subtitles | هل تظنين أن من الممكن إقناع إليزابيث للقائي هنا؟ |
| Buraya Joy'u mihrapta bırakan adamla buluşmaya geldik. | Open Subtitles | أنا هنا لأقابل الرجل الذي هجر جوي فى زفافها |
| Mekanında buluşmaya gelmeden hemen önce alarm sisteminin şüpheli bir şekilde kapatılmış olması. | Open Subtitles | و الآن الاطفاء المريب لنظام الانذار ؟ قبل اجتماعنا في مقرك ؟ |