| doğruları açıklamama izin ver. Hoş bir değişiklik olur, tamam mı? | Open Subtitles | اريد ان اعمل تقرير عن الحقيقة سيكون ذلك تغيرا رائعا للمسار |
| Bütün gün doğruları söylemeye başlamak Sophie Devereaux olmaktan vazgeçmek demek. | Open Subtitles | انا اقول الحقيقة طوال اليوم انا اتوقف عن كونى صوفى ديفرو |
| Sana güvenmemi istiyorsun, ama bana doğruları söyleyecek kadar güvenmiyorsun. | Open Subtitles | تريدني أن أثق بك لكنك لا تثق بي لتخبرني الحقيقة |
| O yüzden beni senden zorla öğrenmek zorunda bırakmadan neden doğruları söylemiyorsun? | Open Subtitles | لذا لمَ لا تخبرني بالحقيقة حتى لا أضطر إلى إخراجها منك بالقوة؟ |
| Bir erkek, sözcükleri kullanmadan da kadına doğruları söyleyebilmeli. | Open Subtitles | على الرفيق أن يخبر المرأه الحقيقه بدون كلمات |
| Ben en azından doğruları yazdım, bu arada doğru olan karalamata karşı, savunmaktı, yani elinde bir olay yok. | Open Subtitles | على الأقل أنا كتبت الحقيقة والحقيقة التي على فكرة هي دفاعي ضد التشهير , لذلك انت ليس لديك قضية |
| Terapiye gidiyorsan doğruları söylemen şart ama sen doğruları söylemiyorsun Cy. | Open Subtitles | في العلاج يجب أن نقول الحقيقة، وأنت لا تقول الحقيقة ساي. |
| - Eğer bu onu korkutup doğruları söyletmezse ne söyletir bilmem. | Open Subtitles | إذا الحقيقة لاتخشى الخروج منه نعم ، حسنا على نحو أفضل |
| Karanlıktaki bir kişi yaygın olmasa da doğruları söylemeye istekli güvenli olmasa bile doğruları söylemeye hevesli ve bu yüzden çarmıha gerilen. | Open Subtitles | رجل واحد وحده في الظلام، و مستعد للحديث بصراحة عندما ليست شعبية، شخص واحد على استعداد لقول الحقيقة عندما لا يكون آمنا، |
| Başkomiser, her bir öğrenciyi sürükleyerek getirebiliriz sorgulama için, onları terleterek doğruları öğreniriz. | Open Subtitles | الكابتن، يمكننا سحب كل من الطلاب أسفل إلى الاستجواب، عرق الحقيقة للخروج منها. |
| Müvekkilim yıllardır kayıp olan bu kız hakkında doğruları söylemek istiyor. | Open Subtitles | مُوكلي يٌحاول أن يقول الحقيقة عن هذه الفتاه المُختفية منذٌ سنين |
| doğruları sorgulayacak insanlara ihtiyacınız olacaktır. | TED | سوف تحتاج إلى الناس للتشكيك في الحقيقة. |
| Bu sebeple kömür hakkındaki karmaşık doğruları ortaya çıkartacak reklam kampanyalarına büyük paralar harcamayı birinci hedefimiz yaptık. | TED | لذلك جعلنا هدفنا الأساسي صرف أموال ضخمة جداً للجهود الإعلانية للمساعدة في إظهار وتعقيد الحقيقة حول الفحم. |
| Tüm ömrünü kutsal kitabın doğruları uğruna yaşayan biri olarak konuşacağım. | Open Subtitles | إننى سوف أتحدث كما تحدثت طوال حياتى نيابة عن الحقيقة الحية للكتاب المقدس |
| Ne kadar acı olursa olsun mahkemeye yalnızca kesin doğruları söylemeniz büyük önem taşıyor. | Open Subtitles | يجب عليك أن تقولي الحقيقة مهما كانت مؤلمة |
| Sadece kabul edebileceğin doğruları. | Open Subtitles | هذه هي الحقيقة الوحيدة التي يمكن قبولها. |
| Tanrı'nın önünde doğruları söyleyeceğinize yemin eder misiniz? | Open Subtitles | هل تقسم ان تقول الحقيقة و لا شيء الا الحقيقة لكي يكون الرب في عونك؟ |
| Eğer hapiste daha az vakit geçirmek istiyorsan doğruları söylemeye başlasan iyi olur. | Open Subtitles | لذا. إن كنت ترغب في تقليص مدة عقوبتك بالسجن إبدأ في إخبارنا بالحقيقة |
| Ortaya çıkıp doğruları söylememiz için bizi teşvik etmediler. | Open Subtitles | و هم لم يستحثونا للتقدم و الإدلاء بالحقيقة |
| Yeterince nazik olursan sana doğruları anlatacağına eminim. | Open Subtitles | أراهن لو انكِ كنتِ حقاً لطيفة فسوف تخبركِ بالحقيقة |
| Ya ehliyetimi seçecektim ya hikayemi. Ya özgürlüğümü ya da doğruları. | Open Subtitles | كان رخصتي أو السبق الصحفي حريتي أو الحقيقه |
| Sırları açığa çıkarırdı başkalarının bulamadığı karanlıktaki doğruları bulabilirdi. | Open Subtitles | ,التسلل إلى الأسرار, اختراق الظلمة اكتشاف الحقائق التي لم يستطع الأخرون اكتشافها |
| Önce doğruları söylediğini kanıtlamalısın. | Open Subtitles | أولاً أنت gotta يُثبتُ بأنّك تُخبرُ الحقيقةَ. |
| Karım da gittiğine göre doğruları konuşacak kimsem kalmadı artık. | Open Subtitles | عندما رحلت زوجتي لم يتبقَ لي أحداً ليقول لي الصدق |
| doğruları bulmak istemiştin. | Open Subtitles | قُلت بأنك أردت الحقيقَة. |
| - doğruları söylemekle başlayabilirsin. | Open Subtitles | حَسناً، يُمْكِنُنا أَنْ نَبْدأَ بإخْبار الحقيقةِ. |