| Ellerindeki ve ayaklarındaki dejeneratif hasara bakarak ciddi kireçlenmesi olduğunu söyleyebilirim, öyle değil mi? | Open Subtitles | بالحكم على اضرار التآكل في يديها وقدميها ساقول بانها كانت تعاني من التهاب مفاصل شديد، اليس كذلك؟ |
| Şu Ellerindeki defansif kesikleri görüyor musun? | Open Subtitles | أترى هذه القطوع الدفاعيه في يديها ؟ ؟ |
| İnsanın enerjisiyle besleniyor, tam olarak Ellerindeki emiciyi kullanarak insanlardan hayat enerjisini çekiyorlar. | Open Subtitles | تتغذّى على الطاقة البشرية حرفياً , يَستنزفون الحياة من الناس بٍأِستخْدام مصاصة على أيديهم |
| Bunu yaparmış çünkü sabah uyandığında Ellerindeki yaraları görürler ve onun geldiğini anlarlarmış. | Open Subtitles | حتى إذا إستيقظوا صباحاً و يجدوا أيديهم مجروحه فيعلموا أنها جاءتهم |
| Sorun da bu. Ellerindeki sıcak kan iyi hissettiriyor. | Open Subtitles | تلك هي المشكله دم دافئ على يديك يشعرك بشعور جيد |
| Deneylerinde, Ellerindeki lambaları yakmak ya da kabloları eritmek isteyen davetlilerin, vücutları üzerinden binlerce volt elektrik geçirmelerine izin veriyordu. | Open Subtitles | لإختراعات , كان يسمح لاصدقائه بتمرير آلاف الفولتات من خلال اجسامهم لكي يضيئوا لمبات او يذيبوا اسلاك في ايديهم |
| Ayrıca Ellerindeki tarif daha kısa bir çocuk, değil mi? | Open Subtitles | بالإضافة إلى أن الوصف الذى يمتلكونه هو لولد أقصر بكثير ، أليس كذلك ؟ |
| Erkeklerin belki de yarısı, Ellerindeki fırsatların değerine layık değil. | Open Subtitles | نصف الرجال الذين أعرفهم لا يستحقون الفرص التي حظوا بها |
| Ellerindeki kesikler yeni oluşmuştu belki de koşarken düşmüş olabileceğini düşündüm ancak herhangi bir çakıl taşı, çimen ya da kir kalıntısı bulamadım. | Open Subtitles | حسناً , الجروح الموجودة على يديها كانت حديثة العهد لذا اعتقدتَ بأنها ربما وقعت أثناء جريها لكنني لم أجد أثراً لوجود حصى أو عشب أو حتى تراب |
| Suda boğulmuştu. Ellerindeki kanlar hakkında bir şey yoktu. | Open Subtitles | لقد غرقت ولم يذكر وجود دماء على يديها. |
| Jenner, Ellerindeki kabarcıklardan biraz iltihap çekti. | Open Subtitles | أخذ جينر بعض القيح من البثور على يديها |
| Ellerindeki ve ayaklarındaki o elektrikli telleri görünce aklıma geldin şu kemik davasından. | Open Subtitles | عندما رأيت ذلك الشريط الكهربائي حول يديها وأقدامها، أو ما تبقى منهم فكّرت فيك وتحقيقك بقضية (لابلان) أين هي الآن؟ |
| Ellerindeki ve vücudunun başka yerlerindeki yara izlerini Dr. Chester'ın fotoğraflarında görebilirsiniz. | Open Subtitles | (تستطيعين رؤية الندبات في صور الد. (تشيستر على يديها وأماكن أخرى على جسدها |
| Ellerindeki aşırı titreme hissi yüzünden yiyecekleri bile tutamıyorlar ve bu da insanın kalbini acıtıyor! | Open Subtitles | الذين لا يستطيعون الأكل أيديهم الصغيرة ترتجف كثيرا و لا يستطيعون مسك الطعام و الأمر يكسر فؤادك |
| Gidip Ellerindeki şeyi parçalamak geliyor içimden. | Open Subtitles | لقد انتهى. كم أود أنْ أمزقها من بين أيديهم. |
| Ellerindeki ne, kum mu? | Open Subtitles | ما هو ذلك على يديك ، هو أن الحصباء؟ |
| Ellerindeki simetrik zayıflıkları, hafıza ve konsantrasyon testini çalışma geçmişini, kurşun lehimine maruz kaldığını ve çözücü maddelerle içli dışlı olduğunu görünce, MR çektirdim. | Open Subtitles | الضعف المتوزع على يديك اختبارات الذاكرة والتركيز تاريخك الوظيفي تعرضك الى اللّحام والعمل مع المذيبات قمت بطلب الأشعاع المغناطيسي |
| Ayrıca Ellerindeki çizgilere bakarak bu tip çocukları tanımlayabilecek belirli yöntemler geliştirmişler. | Open Subtitles | وهم لديهم ...نوع معين خصائص معينة لتحديد هؤلاء الاطفال علامات , على ايديهم |
| David, Ellerindeki çizgileri daha önce hiç fark etmemiştim. | Open Subtitles | "الخطوط على ايديهم يا "ديفيد لم الاحظها من قبل |
| Çünkü Ellerindeki tek gerçek kanıt, kulübendeki bıçak. | Open Subtitles | ،لأن الدليل الوحيد الحقيقي الذي يمتلكونه هو تلك السكين من كوخك |
| Ellerindeki her şeyi alacağım. | Open Subtitles | أتيت لأسلبهم من كل ما يمتلكونه |
| Erkeklerin belki de yarısı, Ellerindeki fırsatların değerine layık değil. | Open Subtitles | نصف الرجال الذين أعرفهم لا يستحقون الفرص التي حظوا بها |