| Endişe edecek bir şey yok demek aptalca olur. | TED | ومن الغباء القول أنه لايوجد شيء يدعو للقلق. |
| Lois, söz; her şey yoluna girecek. Endişe edecek bir şey yok. | Open Subtitles | أعدكِ أن كل الأمور على ما يرام، لا شيء يدعو للقلق |
| Eminim ki Endişe edecek bir şey yok. | Open Subtitles | أنا متأكدة بأنه ليس هناك . ما يدعو للقلق |
| Tek sıra hâlinde çıkın, eminim Endişe edecek bir şey yoktur. Bunun için özür dilerim. | Open Subtitles | أخرجوا, أنا متأكد أنه لا شيء مهم لنقلق بشأنه, أن اعتذر لهذا |
| Evet, kesinlikle Endişe edecek bir şey yok. | Open Subtitles | أجل، لا شيء لنقلق بشأنه بالتأكيد |
| Bu iyi haber. Endişe edecek bir şeyimiz azaldı. | Open Subtitles | حسناً، هذه أنباء طيبة، صار لدينا الآن أمراً أقل للقلق بشأنه |
| Sürekli kontrollere girdim Rachel. Endişe edecek bir şey yok. | Open Subtitles | دائماً ما أخضع للفحوصات، (رايتشل) لا شيء للقلق بشأنه |
| "Burada Endişe edecek bir şey yok" diyorsun ve sonra Paris'te ananas olduğunu söylüyorsun. | Open Subtitles | انتي تقولين، انه شيء واضح لا شيء يدعو للقلق وبعد ذلك انه اناناس في باريس |
| Dikkatli davrandığın sürece Endişe edecek bir şey yok. | Open Subtitles | لا شئ يدعو للقلق طالما ستكونين حريصة |
| Yani Endişe edecek bir durum yok, değil mi? | Open Subtitles | ولذلك لا يوجد شيء يدعو للقلق ، هناك؟ |
| Hayır hayır, Endişe edecek bir şey yok. | Open Subtitles | كلاّ، ليس هُناك ما يدعو للقلق. |
| Endişe edecek bir şey olmadığına eminim. | Open Subtitles | أنا متأكد من أنه لا شيء يدعو للقلق |
| İçeride Endişe edecek bir şey olmadığını söyledi. | Open Subtitles | قالت انه لم يكن شيء يدعو للقلق بالداخل |
| Endişe edecek bir şey yok, hayatım. | Open Subtitles | لا شيء يدعو للقلق .. |
| Hepsi bu çocuklar. Endişe edecek bir şey kalmadı. | Open Subtitles | ها هي لا شئ يدعو للقلق |
| Endişe edecek bir şey yok. | Open Subtitles | ليس هناك ما يدعو للقلق |
| Güzel, buradalarmış. Endişe edecek bir şey yok, Madeline. | Open Subtitles | جيد، لقد وصلوا، ليس هناك من شيء للقلق بشأنه يا (مادلين) |