| O günden sonra, bir kölenin elinde kemiğiyle zaferden dönen her generalin savaş arabasının arkasında durup kulağına fısıldaması Roma'da bir gelenek hâline gelmiş. | Open Subtitles | ومنذ ذلك اليوم، أصبح عُرفًا في روما أن عبد يقف بعربة خلف كل جنرال عائد من النصر حاملًا جمجمة و يهمس في أذانه |
| Tabii fısıldaması için birçok neden olabilir. | Open Subtitles | هناك الكثير من الأسباب التي يمكن أن تجعله يهمس . |
| fısıldaması, "Teşekkürler canım." Hafifçe, hafifçe bana yaslanarak. | TED | يهمس لها ,"شكرا ايها الحب . "قليلا ,قليلا ضدي . |
| Bize güvenmeniz için doğru zaman olmadığını biliyorum sadece bazı farklılıklarımız olduğu için ya da birilerinin kulaklarınıza bir şeyler fısıldaması yüzünden. | Open Subtitles | ما أعلمه أن هذا ليس الوقت المناسب لتّراجعوا عن مساعدتنا فقط لأننا اختلفنا قليلاً أو لأن شخصاً همس بأذنكم ذالك |
| fısıldaması için ona doğru eğildim ve o da bana "Sayıyı değil, maçı kazanırım." demişti. | Open Subtitles | : لذا أقتربت منه و هو همس بأذني قائلاً "سأقبل بالربح و ليس لنيل المنصب" |
| Bu hissettiğin kalbinin, en derin en iğrenç küçük arzularını fısıldaması. | Open Subtitles | هذا همس قلبك إنهالأعمق,والأقذر... رغبات قليلة |
| Tıpkı bin tane gizli sesin "bu sensin" diye fısıldaması gibi. | Open Subtitles | كألف صوتٍ خفيّ يهمس "هذا ما أنت عليه" |