| Gördüğünüz gibi, hiç unutamayacağınız bir gülümsemesi var. | TED | كما ترون، فإن لديها ابتسامة لن تتمكنوا أبدًا من نسيانها. |
| Her sene buraya geldiğinizde, yüzünüzdeki memnuniyet gülümsemesi. | Open Subtitles | ابتسامة التقدير منك عندما تأتي هنا كل عام |
| gülümsemesi inanılmazdı. Görmeliydin. | Open Subtitles | أعني، كان لديها إبتسامة أعني، كان يجب أن تراها |
| gülümsemesi inanılmazdı. Görmeliydin. | Open Subtitles | أعني، كان لديها إبتسامة أعني، كان يجب أن تراها |
| Bulaşıcı bir gülümsemesi vardı. Kimse karşı koyamazdı. | Open Subtitles | كان لديها الإبتسامة الساحرة التي لا يمكن لأحد مقاومتها |
| Ama gülümsemesi yüzünün yarısını alıyor, neden böyle düşündüğünü anlıyorum. | Open Subtitles | لكن ابتسامته تعلو محياه لذا أدرك سبب التباس الأمر عليك |
| Gwen'in babasına olan kızgınlığı geçince, sadece gülümsemesi geri gelmedi, aynı zamanda başka insanlardaki gülümsemeleri de farkeder oldu. | Open Subtitles | حالما تخلت غوين عن القليل من ذلك الغضب تجاه والدها لم تجد ابتسامتها مجدداً فحسب بل وجدت الابتسامات لدى الآخرين أيضاً |
| Babana, o kelimeyi söylerken ki gülümsemesi... | Open Subtitles | الابتسامة على وجه تلك الشريرة عندما تقول لأبيك |
| Yalnızca bizi hazırlıksız yakalayan bir gülümsemesi vardı. | Open Subtitles | لم يكن لديها أيّ سوابق، سوى ابتسامة أضاعت عقولنا |
| Ama yine de bir tek gerçek neşe gülümsemesi vardır. | Open Subtitles | و مع ذلك فهناك ابتسامة واحدة فقط هي ابتسامة الاستمتاع الحقيقية |
| Örneğin dinleyici tepkisi gülümsemesi vardır. | Open Subtitles | هناك ابتسامة الاستماع والتجاوب عندما تبتسم لتشجع المتحدث |
| Gerçek neşe gülümsemesi sadece kendimizi iyi hissetmemizi sağlamaz aynı zamanda başkalarının da kendilerini iyi hissetmesini sağlar. | Open Subtitles | ابتسامة المتعة الحقيقية لا تجعلنا نشعر بالسعادة فقط و لكنها تجعل الآخرين أيضاً يشعرون بالسعادة |
| Ve de harika bir gülümsemesi var. | Open Subtitles | لها ابتسامة رائعة إذا كان هناك أي شخص لديه أي معلومات |
| gülümsemesi güzel. Dişler beyaz, yeni temizlenmiş. | Open Subtitles | إبتسامة جميلة، أسنان بيضاء، ازالت الصفرة التى تعلو الأسنان |
| Açık kumral saçları, büyük mavi gözleri ve çarpık bir gülümsemesi vardı. | Open Subtitles | شعر أبيض فاتح , عيون زرقاء إبتسامة ماكرة |
| Tıpkı annemin gülümsemesi, değil mi? | Open Subtitles | رباه, إنها تملك إبتسامة أمي, أليست كذلك؟ |
| Sahte göğüsleri, sahte burnu şu yapmacık lanet gülümsemesi. | Open Subtitles | بذلك الصدر المزيّف والأنف المزيّف وتلك الإبتسامة اللعينة المزيفه |
| Beyaz önlüğü, hareketleri, hüzünlü gülümsemesi, her şey mükemmel görünüyordu, tıpkı filmlerdeki gibi. | Open Subtitles | سترته البيضاء , والطريقة التي يمشي بها ابتسامته الحزينة كل شيء به يبدو مثاليا تماما كأفلام السينما |
| İlk adımı, ilk sözcüğü, ilk gülümsemesi... Hepsini kaçırdık. | Open Subtitles | خطوتها، كلمتها و ابتسامتها الأولى فاتنا كلّ ذلك |
| Ve bir de üzüntü gülümsemesi vardır. | Open Subtitles | و هي الابتسامة التي تمنحها لطبيب الاسنان |
| Tatlım, baban ve benim için sen güzel bir gülümsemesi olan güzel bir kızsın. | Open Subtitles | عزيزتي , نعتقد أنا و والدك أنك فتاة جميلة جداً مع أبتسامة جميلة جداً |
| Ve o çocuksu gülümsemesi ile kalkık saçlarını bir daha göremeyeceğiz. | Open Subtitles | و لن نرى إبتسامته الصبيانية و لا شعرة الذي على شكل قرون مرة أخرى |
| Bir çocuğun gülümsemesi kadar masum bir şey var mıdır? | Open Subtitles | وهل يوجد شيئاً أكثر براءةً من ضحكة ولد صغير ؟ |
| Sonra, uğruna ölünecek bir gülümsemesi ve iri yumuşak göğüsleri olan bir yahudi kız bulacağım. | Open Subtitles | ثم اعثر علي فتاه يهوديه ذات نهدين كبيرين ناعمين و لها ابتسامه تدفع حياتك ثمنا لرؤيتها |
| O garip gülümsemesi, sesi, güzel solgun yüzü fırtına gibi esti. | Open Subtitles | من إبتسامتها الغامضة وجهها الدائري عيناها العقيق |
| Bradypus üç parmaklı tembel hayvanlar; Beatles saç kesimi ve Mona Lisa gülümsemesi olanlar. | TED | لدينا البرادابيس :كسلان ذات ثلاثة أصابع ذلك الذي لديه قصة شعر البيتلز وابتسامة الموناليزا. |
| Natalie'ye gülümsediği gibi bana da gülümsemesi için her şeyi yapardım. | Open Subtitles | وافعل أي شئ لأجعله يبتسم لي (كما كان يبتسم لـ (نتالي |