| Kaçırılan fırsatlar ve fark edilmemiş potansiyeller için bir bedel ödüyorlar ve bütünlük, bağlantı aradığınız yerlerde, güvensizlik ve zarar yaratıyorlar. | TED | خسائر الفرص الضائعة و الإمكانيات الغير مستغلة، توّلد انعدام الأمان وانعدام الثقة حيث تبحث إثبات الذات والتواصل. |
| Bu konsey karşısında sessiz kalırsam ya da daha kötüsü karşı çıkarsam iş arkadaşlarım arasında güvensizlik ve endişe yayılacak. | Open Subtitles | لو ظللت صامتة بخصوص هذا المجلس أو الأسوأ عارضت تشكيله سيظهر كل أنواع انعدام الثقة والخوف بين زملائي |
| Eğer bu konsey konusunda sessiz kalırsam, daha da kötüsü kurulmasına karşı çıkarsam, bu meslektaşlarımın aklına güvensizlik ve kaygı tohumları ekecektir. | Open Subtitles | لو ظللت صامتة بخصوص هذا المجلس أو الأسوأ عارضت تشكيله سيظهر كل أنواع انعدام الثقة والخوف بين زملائي |
| Doğu Almanlar elbette ki muhbirler tarafından çevrelendiklerini biliyorlardı, güvensizlik ve geniş çaplı bir korku yaratmış totaliter bir rejimin içinde olduklarını ki bunlar tüm diktatörlüklerde insanları bastırmak için kullanılan en önemli araçlardı. | TED | الألمان الشرقيون علموا، بالطبع، أنهم كانوا محاطين بالعملاء، في نظام شمولي ولّد انعدام الثقة وحالة من الخوف المتفشي، أهم الأدوات لقمع شعب في أي دكتاتورية. |